Otobüsün camına kafasını dayadı. Yine hayal etti. Hayal etmek kadar güzel bir şey yoktu. Niloya, tosbik arıyordu ama olsun farklılıklar da güzeldi. 3 Haziran saat 10.35'te pencereyi açtı. Sesi sardı dünyayı, soluğu çıktı dışarı, sonuçta o büyütmedi mi ciğerinde onu... Kokusu hayatı yıkasın diye... Sözleri hâlâ aklımda: "Hayır, tabii kızmadım, sen gerilme. İyi düşün, iyi olsun derdi 2 Haziran..." Pencereyi kapatmadı. Belki duyulurdu elbet ta ötelerden, yürek kendini tanırdı. Yalnız düşünemiyordu . Pencereyi kapatmadı. Kuş dolabilirdi içeri belki; böylesi güzel, tatlı yorgunluk gibi oluyordu. Belki de böyle seslenseydi sabaha kadar dinlerdi. Etrafına baktı ve kendi kendine şu sözleri geçirdi aklından: 

Artık ben ve şehir çoktan arkada kaldık Nazım Hikmet...


3 Haziran 1963. Duyuyorum ki Nâ­zım Hikmet ölmüştü. Bir sanatçı için böyle bir haberi soğukkanlılıkla karşılamak olanaksızdı! "Hava ley­lâk ve tomurcuk kokuyordu, haziran­da ölmek zordu." dizeleri döküldü dudaklarımdan...

2 Haziran 1970 de... Duyuyorum ki Orhan Kemal ölmüştü. Yine aynı dizeler, yine kendiliğinden...

Ve En son şiirini yine "Vera'ya" yazmıştı:

"Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldüm..."


Ve gözlerini açtı, dalmış mıydı, yaa... Zaten insanı insan eden de hayal etmek değil miydi?