Sabahattin Ali’nin bu eserinde karakterin anlattığı her hikayeden kendimize bir pay çıkarabiliriz ancak bu pek farklılık gösterecektir. Ustaca yorum yapanlar vardır elbet, ben naçizane çıkarımlarımı sizlerle paylaşacağım. Karakterimizin Sivas’a gitmek için bindiği araçtaki her karakter, hayatın bir yol üzerinde olduğu ve o yolu herkesin farklı yürüdüğünü anımsattı bana…
Aslında ilk bölüm diğer bölümlerin bir işareti gibi; her bir bölümde hikayesini okuduğumuz insanların, bunca hayatın ve farklılığın ve aynılığını simgeler gibi…
Kitabın ilk bölümü “Uyku” da daha çok varma hırsını sezinledim ancak sonunda “yapışkan elden kurtulmak için adımlarımızı hızlandırdık” cümlesi diğer bölümlerle bağlantılı olaraktan karakterin hislerinden ve düşüncelerinden kaçtığını düşündürttü.
“Isıtmak İçin” adlı bölümde ise karakterimiz evine gelen bir çamaşırcının hazin hikayesine yakından tanıklık ediyor. Geç kalmışlığın pişmanlığını tadarak sıkı bir vicdan muhasebesiyle baş başa kalıyor.
Bu bölümün en ilgimi çeken cümlesi “ Hayat sanki sadece gözlerimin eriştiği yerlerden, içinde yaşadığım zamandan ibaretti” olmuştur.
“Bir Mesleğin Başlangıcı” adlı bölümde Koca Recep Ağa’nın hikayesine tanıklık eden karakterimiz görünenin ardındakini keşfederek bir insanın en tepeye çıkar gibi en dibe nasıl inebileceğini, okyanusta yüzeye çıktığını umarak istemeden daha da dibe nasıl yüzüldüğünü anlıyor.
“Selam” bölümünde ise karakterimiz İstanbul’a gidecekken bir hisle İznik Gölü’nün cazibesine kapılarak -aslında içindeki sezgiye kapılarak- otobüsten inmektedir. Henüz hislerinin mânâsının vaktinde gerçekleşeceğini kavrayamayıp kendisini sorgulayarak otobüsü kaçırmasını anlamsızlaştıran karakterimiz İstanbul’a gitmek için otobüse binmeden önce hisleri mânâsını bulur ve Berber Yusuf’un kanımca pek sevimli olmayan sevdası uğruna her şeyi nasıl geride bıraktığını öğrenir ve kitabın bu bölümünde bulunan son satırları sizlere bırakmak isterim;
“ Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlerin; uğrunda, sahici bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini bana öğreten Yusuf! Benden de sana selam olsun…”