Telgrafın telleri

Saçlarım uzuyor ve geri çağırıyorum kuşlarımı

Onun açmadığı perdelerden içeri haramlar

Belki gizden bunalmış mecburiyetler ilişiyor

Kandırıyor kendini bağır çağır

Yazık, bir başka dünya bilmiyor

Cahile gündüz, cahile gece...

Cahile tek hece malum gelmiyor.

Korkuyor bir yüzünü söze vermekten,

Kaçıyor saçlardan yeni bahane buluyor.


Kuşlarım abdest alıyor bulutlarda

Koynuma geliyorlar allarından ırayıp

Ateşler yakıp tılsımlıyorum kanatlarından

Ne gördülerse kusup arınıyorlar sanki

Zira öyle irin hatıralı bir pencere içine ki beyaz kuşlar

Beni teselli dahi etmiyorlar hiçbir tren yolculuğunda

Bir daha olmasın diyorlar,

Isınıp kuruyorlar kucağımda


Ben ne zamandan beridir ezdiririm elimi böyle kifayetsiz

Öyleyse ne dilinde söz, ne gözünde sus,

Bir hastalık gibi yayılan niyeti üzerimden atan kaynar sular

Ve beni ondan isteyen kuyular belki ölene dek

Oysa ne kadar haklılar.


Kuşlarım saçlarımla oynuyorlar,

Ağarıp üzerimde bulutlar gibi sevinçliyken

Kirlidir, yaslıdır diye mi bilmem nedir?

Bana beyaz gömlek giydirmiyorlar.


Sonra şehirlere koyuyorlar onu gülüncek

Bildiğince güzel gülüncek akşamlara

Aklını oyalıyorlar sevmelerde, sevişmelerde ki kör olur

Ellerine saçlar ve omzuna suçlar vermeden

Işığı açtırmadan aman

Perdeler geçtirmeden pencerelere

Pis kokulardan, sarhoşluklardan ne olacaksa olsun cesareti

Yeni bir oyuna hazırlıyorlar.

Ve kazansın diye kolay rakipler

İtimatsız meydanlar çıkarıyorlar.


Konuşmayı bilenler aptal diyorlar ona

Bilmeyenler gülüyorlar

Nerden baksan iki büyük şehirdir bir uçtan bir uca

Cefası bir yana hatıram var desem

Susturup, iki dizeden utandırıyorlar.


Öyleyse muhannetler utanır mı?


Ar eder mi arsız olan bir kere

Belki kış yuva vermezdi kucağım olmasa

Ya da bana sığınacak bir sıcak varsa kursağında

Gitmem elbet, gidilir yol yaraşır mı?


Kır trenin rayları,

Kor kürenin fayları,

Eğri bağın gülleri,

Telgrafın telleri;

Kimin saçlarını arar bulmaz öyleyse

Bu yabana çeken, kimin elleri?



Fotoğraf: Emi