Üstümde uykunun o mahmurluğu ile uyanmadım bu sabah. Bugün görev yapan bir öğretmen olarak geçireceğim ilk öğretmenler günü idi. İçimde tatlı bir telaş, tatlı bir heyecan ile uyandım. Elimi yüzümü yıkamak için gittiğim banyoda aynaya bakarken o telaş ve heyecanın yüzüme yansıdığını görebiliyordum. Kahvaltımı yaptıktan sonra günün anlam ve önemine binaen daha bir özenle daha bir şık giyinmeye çalıştım. Bir an önce okula gidip öğrencilerime kavuşmak istiyordum. Ergani merkezde taşımalı eğitim ile gelen öğrencilerin de olduğu bir okulda üçüncü sınıflardan birine sınıf öğretmenliği yapıyordum. Okulun çok yakınında bir ev tutmuştum kendime. Okulla aramızda birkaç sokak vardı sadece. Evden çıkıp okula doğru yürümeye başladım. Sokaklarda sırtında okul çantası, yanlarında ise ellerinden tuttukları çocukları ile yürüyen veliler vardı. Çocukların elinde ise çeşitli hediyeler. Okulun bulunduğu sokağa girince daha çok veli, daha çok öğrenci ve daha çok hediye görmeye başladım. Bahçede ise daha çok... Bunu gördükçe daha da heyecanlanıyordum. Nihayetinde okula vardım ve öğretmenler odasına girdim. Odada her zamankinden farklı bir hava hakimdi. Herkeste bir heyecan vardı elbette ama çoğu yıllardır çalışan öğretmenlerdi. Okula gelen en yeni öğretmen bendim ve ilk öğretmenler günüm olmasından ötürü bende fazlaca bir heyecan vardı. Bu diğer öğretmen arkadaşların da gözünden kaçmamıştı. Geldiğim ilk andan beridir bana yardımcı olan ve yakınlık gösteren Şenay öğretmen yaklaştı yanıma. 


- Çok heyecan var mı Elif öğretmenim?

- Belli olmuyor mu oradan.

- Oluyor oluyor. Hem de fazlasıyla.


Diyerek gülümsedi ve tam o esnada ders zili çaldı. Öğretmenler birer ikişer çıkarken öğretmenler odasından, ben de sınıfa doğru yöneldim. 

  

Sınıfa girdiğimde öğrencilerim her zamanki gibi ayakta karşıladılar beni. Bende olduğu gibi öğrencilerde de bir heyecan vardı. Onlar da benim ilk öğretmenler günüm olduğunu biliyorlardı. Masama geçip her sabah olduğu gibi yoklama almaya başladım. Sınıfta eksik birkaç öğrenci vardı. Bunlardan biri de zeki ve başarılı öğrencilerimden biri olan Azad'dı. Yoklama bitmiş ve derse giriş yapmak için ayağı kalkmıştım ki kapı çaldı. Kapının açılmasını bekledik tüm sınıf ama açılmadı.


- Gir!

diye seslendim içeriden ve Azad elinde bir adet çiçek demeti ile girdi içeri. Yüzünde geç kalmış olmanın mahcubiyeti, gözlerinde buğulu bir bakış vardı. 


- Neden geç kaldın? Sen hiç geç kalmazdın.

diye sorunca, başını önüne eğdi. Soruyu tekrar edince başını kaldırmadan,


- Çiçekler yüzünden öğretmenim. Birkaç sokak ötede anneannem oturuyor. Gidip onun bahçesinden topladım. Geç kaldığım için çok özür dilerim öğretmenim.

dedi ve sustu. O an ilk öğretmenler günümün verdiği o heyecanla,


- Benim için mi yani? Ne gerek vardı?

 

diye tatlı tatlı söylendim kendisine. O an başını kaldırdı, gözlerimin içine baktı. Gözlerinde o buğulu bakış, yüzünde biraz daha artmış o mahcubiyet vardı hala. 


- Öğretmenim, özür dilerim ama çiçekler size değil.

 

dedi. Sırtındaki çantasını çıkartıp yere, önüne koydu. Ön yüzündeki küçük cebi açıp içinden uğur böcekli bir ambalaja sarılmış küçük bir paket çıkarttı. 


- Sizin için bunu almıştım ben.


deyip uzattı bana. Şaşırmıştım. İçimdeki o heyecanın yerini tuhaf bir duygu silsilesi almıştı artık. İlk öğretmenler günümü kutluyordum, ilk hediyemi alıyordum ama içimde sevinç de vardı, burukluk da. Ne diyeceğimi bilemedim o anda. Paketi alıp açtım. İçinden güzel bir dolma kalem ve küçük bir not kağıdı çıktı. Kağıtta, "Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim" yazıyordu çirkin sayılmayacak bir el yazısıyla. Bakışlarımı kağıttan alıp Azad'a yönelttim. Yüzümdeki şaşkınlığı ve hayal kırıklığını görmüş olacak ki,


- Özür dilerim öğretmenim. Çiçekleri sizin için toplamadım.

dedi tekrardan. 

- Önemli değil Azad. Önemli olan beni düşünüp bir hediye almış olman. Çok teşekkür ederim.


deyip öptüm yanaklarından. Bunu duyunca rahatlamış olacak ki gülümsedi ve yerine oturmak için sırasına yöneldi. Ben ise hiç rahat değildim o an. İçimde bir duygu karmaşası vardı adeta. Büyük bir merak içindeydim bir kere. Bana değil idi ise kimeydi o çiçekler? Merakıma yenilip seslendim Azad'a. Henüz varmamıştı sırasına. Döndü ve baktı. 


- Peki bana değil ise kime o çiçekler?

- Dayıma öğretmenim. 

- Dayına mı?

- Evet öğretmenim, dayıma.

- Dayın da öğretmen mi?

- Evet öğretmenim. 

- Peki bu okulda mı çalışıyor o da?

- Hayır öğretmenim.

- Nerede çalışıyor peki? 

- Çalışmıyor öğretmenim. Atanamadığı için intihar etti iki sene önce. Bu çiçekleri de mezarına götürmek için topladım zaten. Özür dilerim.