Yola çıkmadan evvel hazırlık yapmayı severim. İhtiyaç duyabileceğim şeyleri düşünür, çıkabilecek aksilikleri hesaplar, diğer ihtimalleri öngörmeye çalışırım. Yanıma çokça eşya almak beni mutlu eder. Güvende hissettirir.


Aceleyle yapılan hiçbir şey içime sinmez. O gün de bir huzursuzluk vardı içimde. Tepemde yağmur bulutuyla yürüyor gibi hissediyordum. Hızlıca koşsam kurtulurdum belki. Ama "Yağmurdan kaçılmaz." dedi ses. İçimdeki ses yani.


Yine dünden yarını düşünerek, evde olmayı planlamıştım. "Bitirmem gereken işleri tamamlar, kalan vakti de dinlenmeye ayırırım." diye düşünmüştüm. Bilgisayarı açmaya yeltenirken telefon titremeye başladı. Babamdı arayan. "Hayırdır sabah sabah?"


- Efendim baba.

- Yoo uyandım sorun değil.

- Evet.

- Ne zaman?

- Nasıl oldu?

- Başımız sağolsun.

- Hemen yola çıkarım.

- Otobüse binemem baba.

- Merak etme dikkatli kullanırım.

- Tamam görüşürüz.


Büyük halam vefat etmişti. Sultan halam. Yüzü hemen gözümün önüne geldi. O sakin gülümsemesi... Uzun siyah saçları mı daha koyuydu yoksa kara gözleri mi?


7 yaşımdan 12 yaşıma kadar bana o bakmıştı. Gördüğüm en sabırlı insandı. Hiç çocuğu olmadı. Tüm şefkatini bana ayırmıştı sanki. Baktım yaramazlık yapınca dayak yok, kötü söz yok, bağırmak yok, vazgeçtim ben de. Tadı kaçmıştı haylazlıkların.


Dizlerinin dibine oturur meşhur hikâyelerini dinlerdim. Neydi o, en sevdiğim "Şahmeran".


Gözlerim doldu. En son ne zaman aradım onu? Bir aydan uzun zaman olmuştu. Aklım sustu. Elimdeki ataç yamulmuştu. "Ölüm var." dedi ses. "İyi be!" dedim. "Şimdi mi söylüyorsun?"


Vücudunun üst kısmı güzeller güzeli bir kadın, alt kısmıysa yılan şeklinde olan Şahmeran, meran adlı yılanların kraliçesiymiş. Onu gören ilk insan Cemşab ise odun satan fakir bir ailenin oğluymuş. Bir gün arkadaşları ile bir mağaradan bal çıkarmak istemişler ancak arkadaşları daha çok bal alabilmek için Cemşab'ı mağarada bırakmışlar. Cemşab, mağarada ışık sızan bir delik fark edince bıçağı ile bu deliği genişletmiş ve çok güzel bir bahçe görmüş. Bu bahçede eşsiz çiçekler, bir havuz ve birçok yılan varmış. Yıllarca burada yaşayan Cemşab, Şahmeran'ın güvenini kazanmış ama ailesini özlemiş tabii ve Şahmeran yerini kimseye söylememesi şartıyla onun gitmesine izin vereceğini söylemiş.


Cemşab, Şahmeran'ın yerini padişah hastalanıncaya kadar kimseye söylememiş. Vezir, padişahın iyileşmesi için Şahmeran'ın etini yemesi gerektiğini söyleyince Cemşab Şahmeran'ın yerini göstermiş ve Cemşab'ın aslında üzgün olduğunu gören Şahmeran "Beni toprak çanakta kaynatıp suyumu vezire içir, etimi de padişaha yedir." demiş. Böylece vezir ölmüş, padişah da iyileşip Cemşab'ı veziri yapmış.


Masalın sonunda, bir gün Şahmeran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından, şehrin istila edileceğini fısıltıyla söylerdi halam. Ben korkunca da uzun uzun gıdıklar, güldürür, sımsıkı sarılırdı bana.


Hazırlıklı olmak mümkün mü hayata? Cüzdanımı, arabanın anahtarını ve kendimi alıp yola çıktım. Tepemdeki bulutta şimşek çaktı, bir gök gürültüsü koptu içimde ve gözlerimden yağmurlar yağdı.