"Sosyal Medya" denildiği zaman küçüğünden büyüğüne herkesin aklında bir fikir oluşuyor artık günümüzde. Dünyanın %85'i sosyal medya kullanıyorken bu konunun hayatlarımızı doğrudan etkilememesi mümkün olmadığı için de hepimiz sosyal medya hakkında yazılıp çizilenlere denk geliyoruzdur elbette. Artık birçoğumuz, sosyal medyanın insanlar üzerinde bıraktığı olumlu veya olumsuz tesirler hakkında bilgi sahibi olduğumuz gibi yeri geldiğinde bu eleştirileri yapan kişi bizzat bizler dahi olabiliyoruz. Ben de ergenlik çağlarından itibaren sosyal medya ile yoğun bağlar geliştiren bir genç yetişkin olarak, sosyal medyanın ilişkilerimi nasıl etkilediğini masaya yatırarak niçin şu an sosyal medyaya ara verdiğimi anlatmak istiyorum.


Ergenlik dönemimden itibaren sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanan bir insandım. Kendi deyimim ile "delicesine sevdiğim" şeyleri sosyal medyadan takip eder ve benimle benzer hisler yaşayan yaşıtlarıma sosyal medya üzerinden ulaşmaya çalışırdım. Şu zamana kadar sayısız sanal arkadaşlık kurdum ve sesini dahi duymadığım insanlar ile defalarca derin sohbetlere daldım. Yakınlarımda bir yerlerde, içimde biriktirdiklerimi dökecek kimselere rast gelemediğim için de "düşüncelerimi sosyal medyada sanal dostlarımla paylaşma" işini abarttığım dönemler oldu çokça. Aklımdan geçenleri anında paylaşacak bir platform, kendimle ilgili şüpheye düştüğüm konularda beni onaylayacak birkaç insan, öfkelendiğimde öfkemi yatıştıracak bir araç... Bu ve benzeri birçok iletişim ihtiyacımı sosyal medya üzerinden gidermeyi alışkanlık haline getirdim. Hayatım bu şekilde ilerlerken yavaş yavaş sanal ilişkilerimi gerçek hayata ve gerçek ilişkilerimi de sanala taşımanın bana zarar verdiğini hissetmeye başladım. Bana zarar verdiğini ve ilerlememi engellediğini düşündüğüm her şeyi adım adım kendimden uzaklaştırma kararı aldıktan sonra da sosyal medya ile aramıza kara kedilerin girmesi kaçınılmaz oldu.


Kendimle baş başa kalmak istediğim bir dönemde, sebebini anlayamadığım bir şekilde sosyal medyada gördüklerim bana ağır gelmeye ve beni yormaya başladı. Tanıdığım ve tanımadığım insanların hayatlarına bu kadar çok maruz kalmak, nerede ne yaptıklarını bu kadar sık görmek ve aramızdaki yakınlık seviyesi o kadar da yüksek değilken onlar hakkında bu kadar fazla bilgi sahibi olmak ruhumu ve beynimi gereksiz yere yoruyormuşum gibi hissettirdi bir süre. Bu his yoğunlaştıkça hikayeleri sessize almak, takipçileri kaldırmak gibi yöntemler dahi yeterli gelmez oldu. Hal böyle olunca da daha uzun süreli bir çözüme duyduğum ihtiyaç arttı. Tüm sosyal medya platformlarındaki hesaplarımdan çıkış yaptım ve uygulamaları telefonumdan sildim. Doğruyu söylemek gerekirse bunu yapınca müthiş yoğun bir özgürlük hissetmeye başladım. Bu hissiyatın bir sebebinin de benim sosyal medyaya ve orada kurduğum ilişkilere yüklediğim anlam olduğunu düşünüyorum elbette fakat daha derin sebeplerinin de var olduğunu ve birçoğunun da insan olmanın basit özü ile ilişkilendirilebileceğini, sosyal medyadan uzak kaldıkça fark ettim. Örneğin; yazının başından beri dile getirdiğim "ilişkiler" konusu ve sosyal medyanın insan ilişkilerine sandığımızdan çok daha fazla müdahil olması. İnsanız sonuçta, yaşamımız boyunca birçok kişiyle karşılaşıp iletişim kuruyoruz fakat sosyal medyanın olmadığı bir dünyada bu tarz basit iletişimlerin belirli sınırları olabileceğini varsayıyorum. İnsanlarla mecburiyetten kurulan birkaç seferlik iletişim ya da belirli sebeplerle aynı ortamda bulunulması sonucunda, yalnızca "tanışıklık" gerekçesiyle bu yüzeysel bağların sosyal medyaya taşınmasının insan ilişkilerinde yavanlaşmaya sebep olduğunu düşünüyorum. Aslında birbirimiz için çok fazla bir anlam ifade etmediğimiz insanlarla karşılıklı olarak hayatımızın detaylarına şahit olmayı gereksiz bir meşguliyet ve her iki tarafın da zihninde yer kaybı olarak değerlendiriyorum. Bu sebeple de hayatını merak etmediğim insanların gönderilerine maruz kalmak istemediğim gibi bu insanların da benim ne yaptığıma dair bir fikrinin olmasını tercih etmiyorum.


Derin ilişkilere sahip olmadığımız insanlarla olan sanal bağlantılarımıza bir sınır koyduk diyelim, peki ya yakın çevremiz? Ben sosyal medyanın yakın çevremizle olan ilişkimizi de sahteleştirdiğini düşünüyorum. Özellikle de belirli aralıklarla bir araya geldiğimiz dostlarımızla ya da bize yakın diğer insanlarla daha sağlıklı bir ilişki kurabilmenin anahtarının, onlarla her daim olmasa da belirli aralıklarla yakın temasta bulunmak olduğuna inanıyorum. Yakın çevremizin hayatlarını, sosyal medyada paylaştıkları içerikler üzerinden takip edip onlara duyduğumuz yakınlığı sosyal medya paylaşımlarını araç kılarak sergilediğimiz zaman aramızdaki bağın derinliğini kaybettiğini gözlemledim. Kısa bir hal hatır sormak, sevdiklerimizin sesini duymak, yüz yüze görüşebilmek için emek harcamak yerine birbirimizin hikayelerine "like" atıyoruz. "Seni ve hayatını merak ediyorum çünkü sana değer veriyorum ama eğer bu hikayeyi attıysan o zaman iyisindir, tekrardan seninle iletişime geçmeme gerek yok, bak bu "like" da seni sevmeye devam ettiğimin bir kanıtı." gibi bir anlam taşıyor bu tarz etkileşimler benim gözümde.


Benim için sosyal medyadan uzak kalmayı tercih etmenin tek sebebi bu mu peki? Hayır, yalnızca yavanlaşan ilişkilerden değil hayata dair çok fazla düşünce ve detaydan da uzak kalmanın bir yolu olarak sosyal medyaya ara vermeyi seçtim. İnsanların bitmek bilmeyen düşünce silsileleri, farklı fikirlerden doğan çatışmalar, her yeni günde karşımıza çıkan ve ihtiyacımız olduğuna ikna edilmeye çalışıldığımız ürün ve hizmetler... Tüm bunlardan kaçabilmek, kafamı dinleyebilmek, zihnimi berraklaştırabilmek, sadeleşebilmek, yalnızca ihtiyacım olana ihtiyacım olduğu kadar hayatımda yer verebilmek için de sırtımı döndüm sosyal medyaya. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu, bizi biz farkında olmasak bile, derinden etkilerken kendim için yalnızca güzeli, iyiyi, olumluyu seçmek istedim.


Sosyal medyaya ara verdikten sonra yukarıda saydığım konular hakkında hayatımda hatrı sayılır değişimler oldu diyebilirim. Fakat her şeyin olduğu gibi sosyal medyanın da hem faydaları hem de zararları olduğu için, bu süreçte kazandıklarım da oldu kaybettiklerim de. İkisini bir kefeye koysam hangisi daha ağır gelir bunun cevabını okuyucunun vermesini tercih ederim, bu sebeple de olumlu etkilerinden de olumsuz etkilerinden de bahsedeceğim.


Şu zamana kadar sosyal medyaya gerek 3 günlüğüne gerekse 1 yıllığına ara vermiş olan herkesin heyecanla söylediği o ilk şeyi ben de deneyimledim: boş vakit. Sosyal medyanın zamanımızı ne kadar çok harcadığını tartışmamıza gerek dahi olmadığını düşünüyorum çünkü zaten neredeyse herkes bunun farkında. Gün içerisinde sosyal medyada harcadığımız vakit ile yapabileceğimiz şey sayısı oldukça fazla. Kitap okumak, ders çalışmak, hobilerimize vakit ayırmak, egzersiz yapmak gibi bilindik şeylerle meşgul olabileceğimiz gibi yalnızca düşünsel faaliyetlerle de vaktimizi değerlendirebiliriz. Böylelikle zamanımızı çok daha faydalı meşgaleler ile harcayarak ruhsal ve zihinsel tatmin yaşayabiliriz. Bu arada sosyal medya kullanmayarak geri kazandığımız vakitte illa ki bir şeyler yapmak zorunda da değiliz. Eğer ruhumuz ve zihnimiz dinlenmeye, hiçbir şey yapmamaya ihtiyaç duyuyorsa hiçbir şey yapmamamızda da bir sorun yok. Ben de sosyal medyaya ara verdikten sonra zaman zaman dinlenerek zaman zaman da bir şeyler üreterek harcadığım vakitlerde ruhumu dinlendirdiğime ve zihnimi berraklaştırdığıma inanıyorum. Tüm bunların bir sonucu olarak da hayal dünyamın eski zenginliğini geri kazandığını ve hayatla ilgili daha gerçekçi ama daha büyük ve faydalı hedefler edindiğimi fark ettim. Yaratıcılığımdaki artış beni tekrardan yazı yazmak, scrapbook tasarlamak, resim çizmek gibi faaliyetlere geri döndürdü ki bu da sahip olduğum hayal gücümü ortaya koymama yardımcı olup potansiyelimi boşa harcamamı engelledi.


Sosyal medyanın insan ilişkilerini nasıl etkilediğine dair çokça düşündükten sonra sosyal medyayı kapatmanın ilişkilerimi nasıl etkilediğini de gözlemleme fırsatım oldu. Artık eskisi kadar hızlı ulaşılabilir olmadığım için yalnızca gerçek ilişkilerimin bana kaldığını düşünüyorum. Beni yalnızca ne yaptığımı merak ettiği için takip eden, paylaşımlarımı gördüğü halde sadece merakını giderdikten sonra hayatımla ve benimle ilgilenmeyen insanların ayıklandığını bilmek beni daha da özgür hissettirdi. Bana ulaşmak, benimle yakın temas halinde bulunmak isteyen insanların sosyal medyaya ihtiyaç duymadıklarını ve dostluğumuzu pekiştirmek için farklı görüşme kanallarını da kullanabildiklerine şahit olabilmek onlara olan sevgi bağımı güçlendirdiği gibi dostluğumuza duyduğum inancı da arttırdı. Benim maruz kalmak istemediğim insanlara maruz kalmayışımın getirdiği ferahlık da cabası. Bu şartlar altında hissettiğim mahremiyet bana iyi geldi ve ruhumun yorulmamasını sağladı.


O kadar övdüm, sosyal medyasızlığı ballandıra ballandıra anlattım ama hayatımızın içinde böylesine yer kaplayan bir şeyin yokluğunun herhangi bir olumsuzluğa yol açmayacağını iddia etmek de hayli samimiyetsiz olurdu doğrusu. Sosyal medya platformlarından uzak kalmanın en büyük dezavantajlarından birisi kesinlikle "gündemi kaçırıyor olma" düşüncesiydi. Tüm dünyanın parmaklarımızın ucunda olmasına alışmış bir insan olarak, nerede ne olduğunu takip ettiğim kanallarla arama koyduğum mesafe bana olan bitenden haberdar olmayan, dünya ile iletişimi kopuk birisi gibi hissettirdi başlarda. Fakat sonrasında doğru haber kaynaklarını yeterli şekilde takip etmenin bu ihtiyacımı giderebileceğini, çok önemli gelişmeleri gün içerisinde iletişime girdiğim insanlardan da öğrenebileceğimi deneyimleyince biraz olsun rahatladım. Dünyada yaşanan gelişmelerin beni olumsuz etkileyen tarafından biraz olsun özgürleşmişken, dünyadan tamamen kopuk yaşamayı da hala daha biraz endişe verici buluyorum fakat bu noktada kendime sosyal medyada oldukça fazla yalan haber ve çarpıtılmış bilgilerin varlığını da hatırlatmaya devam ediyorum. Yalnızca dünya gündemi değil, sevdiğim onca şeye, ünlüye, sanatsal ve akademik faaliyete de uzak kaldığımı düşünmek beni hala daha endişelendirmiyor değil. Bunun dışında günümüzde oldukça önem verilen "network" ağını canlı tutmak için kullanılan sosyal medyadan uzaklaşmanın profesyonel ilişkilerime zarar vereceğine dair endişeler de duydum başlarda. Fakat sonrasında fark ettim ki sosyal medya ile profesyonel kariyer ya da akademik alanın aslında sandığımız kadar da bir bağlantısı yok. Zaten sosyal medyayı mahremiyetimi işgal ettiği için kullanmaya ara vermiş birisi olarak, yine aynı alanın içine profesyonel hayatımı sokmanın bir dilemma olacağına karar verdim.


Sonuç olarak; hayatımda yıllarca kocaman bir yer kaplamış olan sosyal medyadan uzaklaşma sürecim hemencecik gerçekleşmedi. Beni bu noktaya iten sosyal ve kişisel problemleri deneyimledikten sonra kendim için en iyisi olacağına inanarak bu kararı verdim. Kararım konusunda oldukça mutluyum ve içim rahat. Düşüncelerimi paylaşabileceğim sosyal medya dışında birkaç platformun varlığı bana yetiyor. Kendimi "sosyal medya kullanmamayı tercih eden bir insan" olarak tanımlamak ruhumu ve zihnimi tatmin ediyor. Tüm faydaları ve zararları ile sosyal medyayı hala daha kısmen gerekli bulsam da bunun sınırını test edebilmek için bu uzaklığa ihtiyaç duyduğumu biliyorum. Bu ayrılık sürecinde sosyal medya ile olan ilişkimi daha sağlıklı hale getirdikten sonra genel geçer birkaç şeye erişebilmek için yalnızca Instagram hesabıma geri dönebileceğime ihtimal veriyorum fakat bunu yaparken de kendime haftalık ve aylık periyotlar şeklinde bir düzen getireceğimi düşünüyorum. Eğer sizler de sosyal medyanın belli bir noktadan sonra size zarar verdiğini hissetmeye başladıysanız fakat benim sahip olduğum endişelerin benzerine sahip olduğunu için ara vermekten çekiniyorsanız size yalnızca, bu dünya üzerinde sizin zihinsel, ruhsal ve bedensel sağlığınızdan daha önemli bir şey olmadığını, gerektiğinde bunların sağlığını korumak için her şeyi geride bırakma hakkınızın olduğunu hatırlatmak isterim.


Sevgilerle.