hayaliydi kaybedilen şehirlerin
taşıyan beni
üç gün süren yazlara
özlemiydi, uzaklardaki siluetlerin
prangalarla hapseden
yüreğimi, üç yüz yıllık yaslara
merakı olasılıkların, uçup giden dileklerin
sürükledi kararsız adımlarımı
bir bakışlık kavuşmalara
bir an önce ötüyordu tüm kuşlar
bir an sonra durdu dünya
sustular
kara gölgesini gördüm sahte bir tanrının
cam kırıkları aktı gözlerimden
ayaklarına kapanmadım
sahte bir duaya ağlamışım meğer, gri bir kayalığın kucağında
sahte bir tapınağa adamışım adaklarımı, en karanlık dolunayda
sahte bir kitap okumuşum; içinde
uyduruk mucizeler ve eften püften yalanlarla
böyle lanetlendim, böyle yaşadım
böyle uyandım o kör ayların ışıksız sabahlarına
öfkesiydi, kaybedilen inançların
kaldıran başımı celladın baltasından
acısıydı, göğsümden akan kanın
özüme can suyu veren, şifalandıran
böyle ayaklandım, böyle kuşandım kılıcımı
böyle kutsandım yeniden
böyle öğrendim inanmamayı, kokusuz bir çiçeğe, hissiz bir duvara
işte böyle gömdüm sahte bir tanrıyı, bir tren garının kar kokan raylarına