''Günün birinde yeniden bir başıma uzaklara dalacağımı düşünemezdim. Mutluluğun tatlı zehri öyle uyuşturmuştu ki yüreğimi, bir gün her şeyin bitebileceğini ve bu sonlu dünyada sonu olduğunu düşünmeden yaşadım ve tükettim. Şimdi değerli hissettiğim ve mutluluğu bulduğum ne varsa alaşağı etti beni. Ben ister miydim böyle olsun?


Ben ister miydim böyle olsun? İçimde kalan ukdenin, kursağımda kalan hevesimin yüzümde oluşturduğu acı tebessümün bana hissettirdiklerini kimseye anlatamadım. Vücudumdaki bitmeyen enerjinin asıl sebebinin içimdeki sancının üstünü kapatmaya çalışmamdan geldiğini kimseye diyemedim. Ben ister miydim böyle olsun? İstemezdim...''


Bir süre sessizlik oldu. Tam konuşacağı sırada sözünü kesmek zorunda kaldım. Ne cevap vereceğimi bilmesem de onun iyiliği için yapmam gereken şey sanırım daha fazla bu konu hakkında konuşmasına izin vermemekti.


—Bu konuyu yarın konuşacağız Sakit Bey. Söz veriyorum. Birer kahve koydum. Keyfimizin yerine geleceği başka şeyler konuşalım.


Tebessümle başını salladı. Onu tanımıyordum. Ama ne fark eder ki? Tanımaya değer bir insan olduğu her halinden belliydi.