Bak şimdi birader anlatıyorum.

-şimdi birader mi? Bilader mi?

Oğlum manyak mısın? Bir şey anlatıyorum şurada, bilader ya da birader ne farkeder?

Peki bak dinle, bence bilader ama doğrusu biradermiş.

Ne garip değil mi? Doğrusunu bildiğin yanlışlar gibi bir şey bu da. Hayat gibi, doğru bildiğin yanlışların bazen de tam tersi. Ve onların ortasında durumun önemine göre şaşırmak, üzülmek, hayal kırıklığına uğramak gibi duyguları hayatımıza dahil ediyoruz.

Odanın içinde varlığını hissettiren her şeyde bir karmaşa var gibiydi. Biri uzun koltukta diğeri biraz kısa koltukta farklı düşüncelerin, hislerin ortasında dolanıyorlardı sabit bir biçimde. Cam dikdörtgen şeklinde bir sehpanın üzerinde çilingir sofrasının biraz üstü yani güzel bir sofradaydılar. İçli köfte, humus, babagannuş, ızgara tavuk, tatlı, meyve, çerez ve bir yetmişlik. İlk kadehlerinin dibini görmelerine çok az kalmıştı.

Yıllar önceydi. Onu gördüğüm an, bana öyle istemsiz ya da bilerek fakat gözlerini ayırmadan öyle güzel bakıyorduki gülsem mi? Ağlasam mı? Kendimi ona teslim mi etsem bilemiyordum. Öyle güzel öyle istekli kim bilir belki hayran belki de aşkla bakıyordu.

Ama ne biliyor musun? Garip bir hüzün vardı bende. Bir güvensizlik, inançsızlık hakimdi tüm hücrelerime. İster korkaklık de ister geçmişin peşini bırakmaması de ne dersen de. Yüzüm kendim olmaya direnirken, bedenim o güvensizlik duygusunun kasvetinde karanlık bir vaziyette durdu. Oysa elini tutup belinden kavrayıp gözlerine uzun uzun bakıp sarılmak ve onu öpmemek için kendimi tutuyordum o kadar. Ve öyle mahcup utangaçtım ki küçücük olmuştum. Yaşım küçülmüş, bedenim küçülmüştü.

Kalbim ve ruhum büyümüştü. İlginçtir duygular insanı ne hale sokuyor kimileri seni olgunlaştırırken kimileride böyle çocuklaştırıyor.

O gün anladım ben hayatımın geri kalanında hayatımın her santimetrekaresinde onunda var olacağını.

Önce inanmam güvenmem gerekiyordu. Bir yıkımı daha kaldıramazdım. Bir defa daha hayal kırıklığı yaşayamazdım. Bazı insanlar için atlatılması çok sürmüyor biliyorum. Ama bende öyle olmuyor işte. Dünyası başına yıkılmış dersin ya işte bende öyle oluyor. Hayatla, insanlarla tüm bağlantımı yitiriyorum. Niye biliyor musun?

Çünkü birine inanınca tüm hücrelerimle ona adıyorum kendimi. Birine aşık olunca ‘’mış’’ gibi yapamıyor, öyle yaşayamıyorum. Gerçek olmalı her şey sahte hiçbir şey olmamalı, o olmalısın. Anlaşılmalı ve anlamalısın. Empatinin dibine vurmalısın.

Ama her şeyinde ötesinde o bağı hissettin mi? O zamanda sevmelisin. Yani sınırsızca

her şeyini vererek her şeyin yaparak.

Zaman geçti. Bir çok paylaşımımız oldu. Neredeyse hepsi güzeldi. İçeriklerinden bağımsız bir bağ vardı bir güven oluştu bir inanmak yerleşti bünyeye öyle güzel bir histi ki anlatamam.

Diyorum ki ben bu kadını seviyorum. Diyorum ki ulan sıçtık yine. Nasıl bir huzur nasıl bir korku biliyor musun?

Her şey güzel olabilir. Her şey boka batabilir.

Ama işte korkarak nereye kadar değil mi?

Bir işaret beklemeye başladım bir kıvılcım belki. Belki de bir bahaneydi bilemiyorum şimdi.

Ama öyle bir an işte. Geldi çattı. Bir andı. Küçücük bir an. Yüzüne bakıyordum. Onca zaman makyajsız görmemiştim onu. Bir an ya. Tek bir an. Yüzüne bakıyordum, hiç kaçırmadan gözlerimi o çorbasını içiyordu. Yüzünde küçük küçük çiller gördüm. Sanki o çiller ki bahanesi tabi. O çiller beni aldı kalbimi aldı içim aktı gözlerim doldu kalbim coştu. Hemen kalktım yerimden tuvalete gittim. Aynaya bakıyorum böyle sessiz sessiz gözlerime bakıyorum. Niye? Ne oldu? Bu ne? Neler oluyor? Derken oradan uzaklaşmak istedim. Kendimi toparlamalı cümlelerimi toparlamalıydım.

Rakı kadehleri birer ikişer yuvarlandı. Her seferinde kadeh tokuşturmadılar. Ama kadehler birbirine her çarpışında masaya vurdu birisi kadehini olmayanın varlığını ister gibi, bir dilek gibi, bir ritüel işte.

-e abi sonra ne oldu?

Ne oldu biliyor musun? Bir an gibi girdi hayatıma her şeyiyle. Öyle güzel bir gündü ki. O an hatta. Dedim ki kendi kendime işte arkadaşın, dostun, her şeyini paylaşabileceğin yoldaşın ve şimdi sevgilin sevdiğin. Var mı ötesi. Yok. O hissi sana nasıl anlatabilirim? Kelimelerin çaresiz kaldığı zamanlar vardır. Yetmez. Hissetmen gerekir. Bir mucizeye tanıklık etmek gibi. Mucize zaten mucize. Ama düşün tanıklık ediyorsun o mucizeye. Deniz gibi, gökyüzü gibi.

-e abi? Şimdi nerede?



Bilmiyorum.