"Yükseklik korkun mu var?" diye bağırdı.

"Yüksekten korkmuyorum, düşmekten korkuyorum" dedim usulca. Sanki önümüzdeki uçurum beni duyabilirmiş gibi. Bana gücenir de beni yutuverirmiş gibi.


Çok içmişti Salih, kafası yerinde değildi. Ona laf anlatmak çözüm olmayacaktı. Çocuk eğler gibi oyalamam lazımdı.


"Korkuyorum ben Salih hadi gidelim!"

"Dur be daha yeni geldik. Şöyle bir kucaklaşalım doğayla."


Kafasını çevirip gözlerime baktı. Beni net gördüğünden bile emin değildim. Bir adım daha attı. Onun düşecek olması, yokluğundan ötürü üzmezdi beni. Başım belaya girerdi, canımı sıkan oydu. Bal gibi de biliyordu it. Sinsi sinsi güldü.


"Korkak herifin tekisin!" diye bağırdı bu sefer de. "Her şey senin yüzünden oldu" dedi utanmadan.


"Ulan ortak diye aldığın adamlar bizi dolandırdı, suçlusu ben mi oldum şimdi şerefsiz" tutamadım kendimi. "Ben de senin kadar para kaybettim mal herif."


"Sen benim güvenimi kazansaydın ben onlardan yardım istemek zorunda kalmazdım. Ama beceriksiz bir korkak olduğundan, batmayalım diye gittim o adamları aradım"


"Ya hadi git, içmişsin sıçmışsın hâlâ arkanı ben topluyorum Salih. Ne yaparsan yap! İster uçurumdan atla ister bokunda yuvarlan ben gidiyorum"


Arabaya doğru yürüdüm, kapıyı açtım, hiç ona bakmadan kontağı çevirdim, bir saniye durdum sadece sonra hemen uzaklaştım. Artık otostop mu yapar bir köşede sızar kalır mı bilmem. Ölür mölürse baş şüpheli olarak kabak gibi oyarlar beni yalnız. Düşündükçe terlemeye, terledikçe kötü ihtimalleri gözümün önünde canlandırmaya başlamıştım. Hapishane demirleri ardından bakan ben, ağlayan eşim, çocuklarım, bir yığın borç... Ve Salih. Allah'ın cezası. Durdurdum arabayı.


Döndüğümde uçurum huzura kavuşmuştu. Salih gitmişti ya da ölmüştü lanet herif. Hemen telefonumu çıkardım aradım manyağı. Çaldı çaldı cevap veren yoktu. Hafif yaklaşıp aşağı doğru baktım, kalbimin atışlarını şakaklarımda hissediyordum. Canlı veya cansız bir beden gözükmüyordu. Tam belli belirsiz bir iç rahatlığıyla aldığım nefesi verecektim ki biri omuzlarımdan tutup sarstı beni.


"Tutmasaydım düşüyordun hahhahahahaha"

Salih'ti bu. Bunca gerginlik parçalarımdan aktı gitti."Ulan altına mı işedin hıyar?" diye bağırdı ve kahkahalarla gülmeye devam etti.


"Ben de işemeye gittiydim, kerize bak, senin geri döneceğini bilmiyor muyum ben ödlek herif!"


"Salih bin arabaya!"


"Ulan öküz sen önce çişini tutmayı öğren!"


Olanlar beni katil yapacak kadar sabrımı taşırmıştı. Yani katillerle empati yapacak noktaya gelmiştim. Sabrım da az önce bıraktığım idrar gibi tükenmişti ama yapmadım öldürmedim Salih'i. Lafını bitirmesini beklemeden çenesine yumruğu yapıştırdım. Sonra hırsımı alana kadar da vurdum, doğru. Yine de kendimi kontrol etmesini bildim. Taşıdım arabaya, emniyet kemerini de bağladım. Karısının yanına bırakırken;


"Yenge kavga çıkmış Salih'i fena benzetmişler. Beni aradılar gel al dediler. Gittiğimde bu haldeydi" diyerek açıklamamı yaptım. Ve oradan uzaklaştım.