Varlığın ön koşulu yokluktur; çünkü herhangi bi' duruma gebe olma ihtimali en yüksek olan şey yokluktur. Bu sebeple en umut verici şey de budur. Mesela uykum yoksa, muhakkak bi' sebebi ve varacağı bi' yer olmalı derim. Bu beni umutlu ve inançlı tutar. Zamana bi' tomurcuk çiçek taç takar bu yokluk; beklemeyi kolaylaştırır. Fakat varlığı önceden bilinen, varlığına çokça alışılmış bi' şeyin yokluğunu kastetmiyorum burada-ki bu şeylerin listesi benim için epey kısadır. Alışmak çünkü bi' zayıflık getirir. Mesela sırf babaannemin güllü sabununun kokusu sinmiş yastıklara alıştığım için uykusuzluk belasına küçük yaşta başladım. Fakat bu yokluk da elbet bi' yere çıkar diye beklerken sabun yapımı üzerine çalıştım. Şimdi sabunlarla dolu bi' çalışma odam var. Laboratuvar da diyebiliriz.
Öyle "çalışma odam" diyince sanki bana ait oluşunu hissettirmek istediğim bi' alandan bahsediyormuşum gibi oluyor. Halbuki ben ait olduğum şeylere iyelik eki takarım, sahibi olduğumu hissettiklerime değil. Ait olmaktan kastımsa çoğu zaman, dahil olmaktır. Evim ve sokağım benimdir. Şehir ve vapurlar, sokak sanatçıları ve gökyüzü... Çünkü hepsinde benden bi' parça var, çünkü hepsi kollarını sorgusuz açmış bana. Çalışma odam da öyle işte. Bana kendimi gösterdiği için benim; ben düzenledim diye değil.