Romantiklerin; insanın duygularını, düşüncelerini, düş gücünü yansıtışına, sanatçının özgürce kendisini ifade edişine, fazla şahsi oluşuna ve romantizmle ortak yön olarak klasisizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. 19. yüzyıl Avrupa’sında yaşanmış olan sosyal, siyasi ve ekonomik değişimlerle sınıf farklılıkların belirginleşmesi sonucunda insanlar hayal dünyasından gerçekler dünyasına yöneldi. Özellikle 1848 sonrası geniş halk tabakalarının, emekçi sınıfların politik alanda daha etkin rol aldığı zamanlar oldu. Değişen bu sosyo-politik atmosferin içinde “gerçekçilik” kavramı, Courbet’in manifestosu ile formel bir biçim kazandı.

Gerçekçilik; akademilerdeki saygın resim yapıtlarına, soyluluğu, dini konuları, saray yaşantılarını, aristokratların portrelerini ve doğayı olduğundan daha hoş göstererek güzel manzaraların işlenişine karşı çıkmaktadır. Konu ve üslup bakımından çevreyi, yaşamı ve doğayı olduğu gibi yansıtan, sahnelerin gerçekte oldukları gibi, fotoğraf makinesi gerçekliğiyle resimlere aktarıldığı, realizm anlayışında doğadaki oranlar, renk ve ışık unsurları aynen yansıtılmaya çalışılır.

Yukarıdaki tanımdan da yola çıkarak söz konusu akımın amacının klasik ve romantiklerin yapaylığından kurtarmak, ortaya çağdaş eserler çıkarmak, seçilen konuları piramidin üst bölümleri ile ilgili değil, toplumsal sınıflar arasından seçmekti diyebiliriz. Realizm, günlük yaşamı ön yargısız ve nesnel bir bakış açısıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Realizmin başlıca temsilcileri; Gustave Courbet, Jean François Millet, Honore Daumier, Pieter Aertsen, Joachim Beuckelaer, Annibale Carracci, Pieter Bruegel, Adriaen Brouwer, David Teniers, Robin Varol olarak sıralanabilir.

Kısaca birkaç ressamdan da bahsetmek gerekirse ilk olarak Gustave Courbet ile başlamak isterim. Yukarıda da bahsedildiği gibi kendisi realizme resmiyet kazandıran isimdir. Söz konusu resmiyeti 1855 yılında, bir barakada açtığı kişisel sergisine “Le Realisme, G. Courbet (Gerçekçilik, G. Courbet)” adını vererek gerçekleştirdi. Courbet bu akımın en iyi tanımlamalarından birini “Ben hiç melek resmi yapmadım, çünkü hiç melek görmedim.” diyerek yapmıştır. Resimlerinde genellikle köylüleri ve işçileri işleyen Courbet’in Günaydın Mösyö Courbet, Omans’da Öğle Sonu, Yıkanan Kadınlar, Normandiya Kıyıları, Buğday Eleyen Kızlar, Ornans’ın Büyük Meşesi, Papağanlı Kadın ünlü eserleri arasında yer alan çalışmalarıdır.

Diğer bir ünlü isim olan Jean-François Millet, köylü sınıfını yansıtan resimleriyle tanınan bir sanatçıdır. Diğer bir deyişle köy hayatı ressamlarındandır. Hayatını Paris yakınları bir köyde, Barbizon’da, geçirmiş ve Barbizon ekolünün kurucularındandır. Millet’in köylüleri zahmet çeken, ağır işlerle uğraşan işçiler olmasının yanında yokluğun insanın kafasında çizmiş olduğu zayıf, çelimsiz bir insan imajında değildir. İnsan ve doğa arasında bir ilişki kurmuş, eserlerinde buna sık sık yer vermiştir. Yoksulluğu yansıtmaya çalışan söz konusu sanatçının Başak Toplayanlar, Angelus (Akşam Duası), İlkbahar, Uyuyan Dikişçi Kız, Melek ve Çapalı Adam adlı eserleri ünlü ve çok beğeni alanlarıdır.




Görsel: Başak Toplayanlar, Jean-François Millet


Yazar: Özge Altıntop