"uçuşan sözlerle şarkıma başlarım ben"


'Arkaik lirizm' denilen M.Ö. ilk bin yılın ilk yarısını kapsayan 'eleji' şairleri ile hemen onlardan sonra gelen dönemde Alkman, Alkeos, İvikos Anakreon, Simonidis, Koorinna ve özellikle Sappho'nun ortaya koyduğu şiirsel şarkı (Melos) akımı içindeki şairlerden, M.Ö. 637-557 yılları arasında yaşayan Sappho; dünya edebiyatında bugün bile en önemli yerlerden birine sahiptir. Bizde sadece “lezbiyen” oluşu bilinen bu kadın şair, dünya edebiyatında Musalardan onuncusu olarak tanımlanacak bir öneme sahiptir.


Çok uzak değil, Lesbos (Midilli) adasında yaşayan Sappho aruz veznine benzeyen, adına 'metron' denen ölçüye uygun şiirler yazmıştır. Eserlerinden bir bölümü 1951 yılında bir papirüs yaprağında bulunmuştur.


Sappho'nun şiirlerinde kadına değgin bir aşkın varlığı hissedilmektedir. Ancak bu duyuş hiçbir zaman bayağılığa ve pornografiye kaçmamış, insanı uçurtan bir duygusallıkla duygu erotizmine dönüşmüştür. Şiirleri gerçek sevginin ifadeleridir.


Sappho'nun bir erkekle evlendiği ve bir kızı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla şairin homoseksüel olduğu gibi heteroseksüel olduğu da bilinmektedir. Ancak Sappho, kadınlara daha yakıcı bir arzuyla bağlanmakta ve onlarla duygu dolu bir cinsel yaşamı paylaşmaktadır. Bunu şiirlerinde göstermekten hiç kaçınmamıştır. Dürüst ve samimi bir kişiliği olduğu muhakkaktır. Bu samimiyet onun ahlaksız damgası yemesine veya küçümsenmesine neden olmuşsa da şiirleri tüm dünyada özel yaşamından daha öne çıkmış ve önemsenmiştir.


Evet şairemiz kadınları arzulamaktadır:


"Ve işte sen üstüne geçirirken şalını

çiçek açmış fidanlardan taçlar öreceğim o güzel saçlarına

gel ama artık tatlım

çıldırttı beni güzelliğin"




Ve kıskançtır:


"Ona tatlı bir şeyler fısıldaşır

ya da işve ile gülümserken

tanrılaşırcasına sana bakar erkeğin;

oysa, benim kalbim parçalanır göğsümün kafesinde"




Komplekslerinin olduğu açıkça bellidir:


"Bırak da seveyim seni;

evlenmek istersen şayet,

seçme benden genç birini,

aynı evde, en yaşlısı olmaya dayanamam ben çünkü"




Arzuludur:


"Geldin, ne iyi ettin

öylesine arıyordum ki seni,

serinlettin

arzu ile yanan içimi"



Tüm yaşamını göz önüne sermekten çekinmeyen Sappho’nun şiirlerinde çok az yerde depresif ve melankolik bir kişilik görünmesine rağmen, kendini Levkades uçurumundan atarak yaşamına son vermesinin nedeni tüm araştırmalara rağmen bulunamamıştır. Şiirlerinde melankolik ifadeler görünmesine rağmen, ölüm olgusu ve isteği çok az yerde geçmektedir. İşte bunlardan biri:


"Geldi de düşüme girdi Hermis;

Ben de dedim ki ona

Efendim, nasıl da kayıp gitti canım.

Ne güler, ne sevinir, ne de malda kaldı gözüm;

Tek bir şeydir arzuladığım,

Ahir! in sazlık nemli kıyılarını görmek

Ölmektir

İstediğim."



Sappho duyguyla yoğrulmuş gerçeğin şairi… keskin ve ilerici bir zekânın sahibi.


"İsterim bir şeyler söylemeyi,

utanç keser sesimi;

arzuların güzele ve iyiye olsa idi şayet,

pislikleri ifadeye dilin varmasa da

gözlerin olacaktı

çekinmeden gerçekleri söyleyecek."

diyebilen bir şair, yaşamla kavgası olmayan bir hava çizmektedir bence.


"Kusursuzluk elde edilmez,

biliyorum ben bunu;

azı elde etmek içindir tüm çabamız"


Derin bir sezgi ve içe bakışı olan şair; kendince şarkı söylerken bugüne uzanan bir nefesle söylemiştir şarkılarını.


"Güzeldir, yanında kaldıkça güzel.

Oysa,

İyi olan aynıdır

Yanında da

Senden uzaklaşsa da"



İşte benim en sevdiğim şiirlerinden biri:


"Dalın, en tepedeki dalın ucundan sarkar

elmanın en tatlısı;

bıraktılar orada onu, koparmadılar;

sanma ki unuttular;

uzanamadı ki kimse taa oralara"



Evet, Sappho şarkı söylemektedir ama Tanrı'nın şarkısını...


"Doğudan yükselip

tüm etrafı ışığa boğarken Tanrı,

kanatlarıyla tutturmuş gider

güzel bir şarkıyı"


Şimdi düşünüyorum da Sappho'dan bu yana ne kadar geliştik? Ne kadar güzel söylüyoruz?


Hadi şiirle düşünelim...