Sonunda gelmek bilmeyen Americano gelmişti. Nesim kahvesini yudumlarken ben ise içip içmemek  konusunda tereddüt duydum. Kokusunu burnuma dokundurunca oldukça sert bir kahve olduğunu anladım. Oldum olası sert kahve içmeyi sevmemiştim. Herkes birazdan anlatacağım hikayeyi duyunca bana daha çok hak verecektir zannımca. 

En son içtiğim kahveyi ayılmak için müstakbel sevgili adayım Şebnem'in evinde sert kahve 

sevmediğimden bol sütlü yumuşak içimlik Americano içmiştim.

Şebo bazı zamanlar çok yorsa da daha önceki projelerimdeki yoğun set temposundan çıktığımda evine davet ederdi. Başlarda hafif sarhoşluğuyla sohbeti terapi gibi gelse de gecenin sonunda ağzıyla içmiyor sanki şişeyi yemek niyetine yiyordu.

Yine okuma provasından bir gün önce onun evine akşam yemeğine gitmiştim. Şimdi hakkını 

yemeyeyim mükemmel bir pesto soslu Penne rigatte makarna yapar. -Makarnanın edebiyatını da yapma dersiniz ama bazıları gerçekten edebi sofraların damağına layık birer müstesna- Tabİi bir de yanında güzel eşlik eden yumuşak içimlik sarhoş etmeyecek kadar kızıllığa bürünen bir şarap. Ama sanki onun elinde görünce gulyabani görmüş gibi de ürkerdim.

Sayın okuyucu konuyu dağıtmaya başladım mı asla duramam tıpkı hayatımın dağınıklığını adet edinir gibi anlatmaya bayılırım. 

Şebo mutfağa geçti mi durdurabilecek güce sahip olanını henüz görmedim. Makarnanın sosunu 

hazırlayıp kaynayan suyun içine makarnayı dökerken ben onu seyrediyordum. Ta ki şarabın kapağını tıpayla açmaya çalışırken serçe parmağını kanatana dek. Tıpayı üstüne üstlük birde dizime doğru Fırlatarak bana carladı. Ben ise bir yolunu bulup yara bandı almak ve yeni bir tıpa almak bahanesiyle evden çıktım. Sokakta biraz yürüyüp daha sonra arabayla evime kaçarım umuduyla. 

Kapıdan çıkarken bana mutlaka geri dönmem gerektiğini zorbalıkla anlattı. Bu sektörde bir kere dile düştün mü magazin muhabirleri paparazziler asla peşinizi bırakmaz üstüne bir de bir sürü apartman üniversiteleri gibi türeyen türlü insan hakları derneği aleyhinize AİHM’e kadar gidecek sayfalar dolusu dava açarlar. Elmecbur Şebo’nun buyruklarını yerine getirecektim. Para ver deseniz vallahi para da kurtarmaz kız beni istiyor da neyse.

Şimdi evinden çıkarken binbir umutla yola koyuldum sırf şu aptal malzemeyi bulmak için. Ancak 

şeytanlarım beni rahat bırakmıyor bir daha oraya dönme diye. Neyse zaten şu ilerideki büyük 

marketten bulurum da paçayı ucuz kurtarırım en azından. 

Tam markete varacakken telefonumun alarm mekanizması zır zır çalmaya başladı. Arayan kimdi diye sormayın tahmin edersiniz ki püsküllü belam Şebnem. Telefonu açıp konuştuğumda demesin mi ben şişeyi kırdım malzemeyi almana gerek yok diye. Koşa koşa paldır küldür eve nasıl gittim hatırlamıyorum. Üstümden neredeyse ezip geçmeye kalkışan tonlarca kazaya meyilli sarhoş sürücüler hayat kadınlarıyla kavgalı işletme sahipleri parasında anlaşmanın yolunu bulamayan müşterileriyle kavgalı taksiciler. Bütün bunları anlatıyorum ama biliyorum hepsinin palavra olduğunu düşünüyorsunuz. Ama tüm bunlar yaşanılabilir gerçekler silsilesi.

Eve nasıl vardım hatırlamıyorum ama yolda yürürken aklıma üniversite anılarım gelmişti. Ailemden kaçıp kayboluşum, ilk sigara içişim, ilk defa annemden uzak kalışım ve saatlerce dinmek bilmeyen hıçkıra hıçkıra ilk şarap içişimden kalma sarhoş ağlayışlarım. Geriye benliğini ve ruhunu yitiren beden müsveddesi bir ben kalmıştı.

Sessizce kapıyı açıp içeri girdiğimde Şebo sofrayı çoktan hazırlamış kapak açacağını bekler halde ayakta dikilmişti. Hemencecik Kadıköy sokaklarından getirdiğim soğuğu bir çırpıda kabanımla birlikte eve taşımıştım. Masaya geçip tırbişon denilen lanet açacağı sertçe eline bıraktım. Şebnem garip bir duygu içinde şarabı havada kavrayıp tek bir hamlede mantarı havada açtı. Daha soslu makarnalarımız Tabağa girmeden kadehlerin sonu gelmemiş gibi birkaç kadeh yuvarlamıştık. Tam yemeklere fırsat gelecek derken 2. Şişeyi bu defa ben açtım ve dibini görmemiş gibi kafaya diktim. O esnada Şebo ise aptal sarhoşluğuyla balkona çıkarak etraftaki kaba adamlara küfürler savuruyordu. İlk başta tedirgin olduysam da onların da sarhoş olduğu düşünüldüğünde pekte endişeye gerek kalmadığı aklıma geldi.

Tam içeriye zorla sokmak için şişenin dibini gördüysem o esnada kapının çalışı beni bir nebze de olsa korkuttu. Yoksa eve gelen paparazziler mi, yada geçen günü küfür kıyamet ayrıldığım Nilüfer mi diye düşünürken birden kapıyı açan Şebo oldu. Kapı açıldığında yüzü çok tanıdık bir kadın içeri girdi Şebo karşısındaki kadına hemen kahve yapmasını söyledi.Bunun üzerine kadın Şebo’nun isteklerini yerine getirmek için mutfağa girdi. Ben ise kadının yüzünü daha rahat görmek için mutfağa su içme bahanesiyle gittim. Mutfağa girince kadının yüzünü daha rahat görmüş oldum. Bir an kadının yorgunluktan çökmüş gözlerine buluşmuş tenine bir süre baktım Bu yüz bu göz rengi bana çok tanıdık gelmişti. Yıllar önce Erzurum’dan aileme veda etmeden kaçtığım o günler aklıma gelmişti. Peki ya bu kadın kim olabilirdi kız kardeşim olmadığına göre yoksa annem miydi? Bunu kabul etmeye henüz hazır değildim ancak bu kadın annem olsaydı mutlaka beni hatırlar bana sımsıkı sarılırdı diye düşünsem de bu iğrenç halimle karşımda dikili duran Şebo bile sarılmazdı. Kimsenin şüphelenmesini istemeyerek hemencecik suyumu alarak yarım yamalak yürüyüşümle koltuğa sıvıştım. Artık kaçmama imkan yoktu. Tam da size bahsettiğim oldukça Americano gelirken annem sandığım kadın kahveleri getirirken Şebo’nun üzerine döktü. Olanlara oldukça kızan Şebo kadını evden kovup hayvan sürer gibi evinden sürmüştü. Ben ise o bok kafam yüzünden olanları izlemekle yetinerek cezamı oldukça sert Americano içerek gidermiş gibi kendimi avuttum.

İşte benim siktiri boktan Americano hikayem buydu. Acaba Nesim’in de böyle aptalca ve benim gibi karaktersizce içtiği bir kahve hikayesi var mıdır?



Devam Edecek


Evet dostlar sizden de böyle ilginç sarhoşluk veya kahve hikayelerini yorumlarda bekliyorum.