Yaprakların yerinden sıkılıp savrulmaya başladığı zamanlardı. Bazen ıslanıp kaldırımlara yapışacaklardı. Yeni ağaçların diplerine uçacaklar ve yeni hikâyeler yazacaklardı kendilerine. Kimisi için vuslatın, kimisi için de ayrılığın mevsimi gelmişti. Herkesin birer yaprak gibi yeni hikâyeler yazdıkları bir mevsimdi. Yılın başına yaklaşılıyor olsa da hikâyelerin yazıldığı bir dönem olması sebebiyle hikâyeler için yılbaşıydı bir yandan. Ben dahil herkesin edebiyatını yapmaya çalıştığı sonbahar mevsiminin içindeydik.


Ben de yeni bir hikâye yazmak isteyen sararmış kuru bir yapraktım. Bu ağaçtan kopmayı belki de diğer yapraklardan daha çok istiyordum. Bu ağacın gölgesinde çok oturan olmuştu. Kaç kişiye nefes olduğumuzu bilmiyorduk. Birçok hikâyeler dinledik geçenlerden. Sayısızca da sigara izmariti birikmişti ağacımızın dibine. Yılın en dertli ağacı seçilebilirdi.


İlkbahar geldiğinde yeni umutlarla bu ağaçtan yeniden doğmuştum. Bu kez her şey çok farklı olacak diyordum, her yıl dediğim gibi. İlk başlarda fark edememiştim ama ben yine geçmişimi karşıma aldığım bir ağacın yaprağı olmuştum. Hiç farkında olmadan unuttuğumu zannettiğim şeylere karşı bir yerden doğmuştum. Karşımda gördüğümde afalladım. İnsanların oksijen ihtiyacını karşılamam gerekirken ben kendi nefesimden olmuştum. Buna rağmen inat ettim. Doğar doğmaz ilk rüzgârla savrulup gitmemek için direndim. Yönüm ona doğru olsa da başka yere bakarım diye düşündüm. Öyle de yaptım ama çok sürmedi. Gözlerim onu aramaya başladı bir yerden sonra ama onu rüzgâr alıp götürmüştü. Bu yüzden ben de bir an önce kopmak istemiştim bu ağaçtan. Ben kopmak istedikçe gölgemde hiç şahit olmadığım şeyler yaşanıyordu. Güneşin doğmamasını isteyecek kadar bunalmış ve bıkmıştım. Bir an önce savrulup ona kavuşmak istiyordum.


Savrulma vaktim geldiğinde korku ve heyecan sarmıştı. Nasıl hikâyeler yazılacağını bilmiyordum. İyi ve kötü olan her şeyin hiç beklenmedik anlarda ve beklenmedik şekilde gelmesi sebebiyle yeni şeylerden daha da çok korkmaya başlamıştım. Belki de bu yüzden geçmişimin peşinden gitmeyi tercih ediyordum.


Sonunda eylül ayı gelmişti. Yeni bir hikâye yazarak rüzgârın savurduğu yere değil de kendi istediğim yere uçmak istiyordum. Geç olsa da bu yıl anlamıştım ki kendi hikâyemi hiç yazmamıştım. Onun yazdığı hikâyenin neresindeysem o şekilde rüzgârla birlikte savrulup peşinden gitmiştim. Buna bir son vermem gerektiği için kendi hikâyemi yazmaya karar vermiştim. Ana karakter benmişim gibi anlatırdım hikâyelerimi ama değilmişim. Bu kez yine öyle anlatacaktım ama satır başlarına adını sakladığım gizli bir ana karakter olmayacaktı. Korkuma ve heyecanıma da meydan okuyarak yeni yollar aşacaktım.


Bir şeyleri gerçekten yapmak istediğimde başaracağıma inanarak eylülün sonuna doğru koptum ağaçtan ve uçmaya başladım. Çevremdeki her şeyi destek olarak gördüm ve bana göre çok uzun yollar kat ettim. Tamamen rüzgârın etkisinden faydalanmasam da onun da yardımını aldığım anlar oldu. Sonra bir ağaçlığın arasında buldum kendimi. Yerdeydim. Islandığımız için ve rüzgârın gücüne karşı koyamadığımız anlar geldiği için bir yerde birikmiştik. Oldukça kalabalık bir yerdeydim. İlk defa bu kadar farklı yaprağın iç içe geldiği bir yerde bulunuyordum. İlk başta çok şaşırmıştım ama sonraları bu şaşkınlık tedirginliğe dönüşmüştü. Her yaprağın kendine göre güzellikleri vardı ama hiçbir yaprak onun kadar mükemmel görünmüyordu gözüme. Bir küçük çizgisi bile bana batıyor gibiydi çevremdeki yaprakların. Boğulmaya başlamıştım. Buradan çıkmak istiyordum çünkü onu yakınımda hissediyordum. Yakınımda hissetmeme rağmen göremiyordum. Bu durum beni daha da boğmaya başlamıştı. Kendi hikâyemi yazmaya kalkışsam da yine dönüp dolaşıp onun peşinden gitmek istemiştim. Baharda onunla aynı ağacın aynı dalında doğmak istedim. Biz birbirimize aynı dalda gölge olmayı becerseydik doğduğumuz ağacın dibinde mangal bile yapılırdı. Yine aynı mevsimde aynı şeyler olmuştu. Nereye gidersem gideyim yolum ondan başkasına çıkmıyordu.


Geçen mevsimin etkisiyle unuttuğumu zannettiğim şeylerin hâlâ içimde yaşadığı bir dönemmiş meğerse. Ne kadar çok toprak atsam da hiçbir faydası olmadığını ve toprağın ölümcül bir şey olmadığını fark ederek yine bildiğim yolun izinden gelmişim. Beklemek yorsa da bunu göze almışım.


Kendi hikâyemde kendimi ana karakter yapmayı becersem de iki karakterli yazmaktan vazgeçmeden peşinden gidiyorum. Sararmış, kurumuş ve hatta ıslanmış bir yaprağım. Zamanım doluyor. Baharda yeni bir ağaçta görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.