Kendimi bazen gökyüzündeki yıldızlarda hissediyorum. Bir gökcisminin üzerine uzanmış, uzayın karanlık boşluğunda diğer gezegenlere el sallayarak yol alıyorum. Bir yanım huzur buluyor, bir yanım yalnız hissediyor. Kulaklarımda bir müzik başlıyor, sesi yavaş yavaş artıyor ve tam istediğim seviyeye geldiğinde Satürn'ün halkalarından bir taş çalıyorum. Bu dev gaz yığını bana yabancı gelmiyor. Sanki yaşamım boyunca hep Satürn'e benziyordum. Büyüktüm, etrafımda dönüp duran taş parçaları vardı. İnsanların çıplak gözle görebildiği birkaç gezegenden biriydim fakat insanlar hiçbir zaman beni merak etmezdi. Orada öylece duruyordum etrafımda dönen taşlar ile birlikte. Bir süre daha uzayda yol almaya devam ediyorum. Korkutucu bir yanı var, kabul ediyorum. Geceden bile siyah. Işık kirliliği bu bölgelere daha ulaşamıyor ve bu beni az da olsa mutlu ediyor. Dünyanın etrafında birkaç tur atıyorum. Belki insanlar beni görüp dilek diliyordur. Belki o da izliyordur beni gökyüzünde özgürce dolaşırken. Küçük bir çocuk gülümseyerek izliyordur, bir hayal başlıyor, bir hayat bitiyordur. İnsan uzayda bile huzur bulamaz mı? Ben bulamıyorum. Beton blokların arasında sıkışıp kalmış ruhum, uzayın derinliklerinde bile huzura eremiyor. Neden? Neden diyorum, sorguladıkça aklımı kaybetmeye biraz daha yaklaşıyorum. Ruhumdaki huzursuzluğun dışavurumu, nefrete ve şiddete dönüşüyor. Nefret ediyorum. Ondan, bundan, herkesten ve her şeyden nefret ediyorum. Ne bir kediyi sevesim geliyor ne de bir çöpü yerden alasım. O kadar sahte gülümsüyorum ki artık ben bile kendime inanamıyorum. Başkalaşmakla kalmayıp insanları başkalaştırmaya çalışıyorum. Özgürlükçü düşüncelerim, yaşama olan bakışım ve yazmaya karşı hevesim yavaş yavaş tükeniyor. Oturup bir kitap okuyamıyorum, şiir yazamıyorum. Sevemiyorum, anlayamıyorum, ölüyorum ve bundan memnun görünüyorum. Taştan halkalar yörüngemde dönmeye devam ediyorlar. Uzayın derinliklerinde dahi kelepçeleniyorum.