insan savaşını da barışını da yalnızca evi tehdit edildiğinde yapmaktadır. ve bu ev, ya küçük bir toprak parçası ya da büyük bir ülke ya da fikrinin temellerini atan dünyanın geleceğidir. işte bu bağlamda savaşında barışında haklılık kökleri neşrünema bulur. ve unutulmamalıdır! her savaş ve barış, önce insanın kendi içinde başlar. kısacası birey tüm savaşını da barışını kendini kazanmak ve kaybetmek uğruna verir. işte bu yüzden barışın ve savaşın kutsallığı veya kutsal olmayışı bireyin kendiliğine bağlıdır. peki geleceğin kurtulması bireyin kendi yokluğuna bağlıysa birey buna cesaret edecek midir ya da etmeli midir? çünkü savaş veya barış sağlandığında birey ilk formunu korumuş olacak mıdır? buna evet diyeceğimiz alanlar olduğu gibi hayır diyeceğimiz doneler de sırasıyla elimizdedir. burada şu sözü söylemek yerinde olacaktır: ''değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.'' sözün özüne indiğimizde karşımıza çıkan ''değişim'' olacaktır. ve değişim kavramın ana nitelikleri üzerinden sabiti olmayan ve sürekli bir dönüşüm içinde olduğundan kavram tüm realitesini daima üzerine kapaklanarak yeni veya eski izdüşümleri, dinamikleri örüntüleyerek ya da örtüştürerek canlı formlarının yaşamak dominlerinin altına dinamit koyarak onları parçalar. ve bu parçalanma farklı bir örüntüyle karşımıza çıkar. bize yeni gibi gelen olgular aslında eskinin değişkenliğinin bir tezahürüdür. bu yüzden bize yeni gibi gözükse de sadece eskinin bakış açısının diğer penceresinden bakmaktan başka bir şey değildir. yani yeni adına ne vaaz ediyorsak gerçekte olan eski resmin boyalarına daha detaylı bakmaktan başka bir şey yapmıyoruz. kısacası her durum ve olguyu kritize ederek ona göre bir davranış ve edim potansiyelini aksiyona koyarak eylemde bulunuyoruz. işte bu da bize yeni bir savaş-barışmış gibi gelmektedir. yani yaptığımız platonun mağara alegorisinde bahsettiğinin aynısıdır. zincirlerimizden kurtulmaya çalışmak veya zincirlerimize körü körüne bağlanıp gölgelere inanmaktadır. 

sonuç olarak hala kendimiz mağaradan çıkmaya çalışan zincirli varlık formlarıyız. kurtulduğumuzda ya geri dönüp diğer zincirlileri kurtarmaya çalışırız ya da zincirli kalanları yönetmeye çalışırız. bu da nietzche'nin sürü insanı ve üstinsanı arasındaki farkı ortaya koymaktadır. peki sürü insanı olarak zincirlerimize körü körüne, bağnazca kalmayı mı tercih edeceğiz yoksa zincirlerimizden kurtulacak mıyız...


Kralın Kılıcı: Final Fantasy XV film önerisi