Sırtımı döndüm güneşe

Kök salarım belki toprağa

Kolum bacağım uzar belki

Kemiklerim ısındı

Babaannem de hep sırtını verir güneşe

Kamburu erisin diyedir belki

Güneş yükünü hafifletsin diyedir


Parmak uçlarım suya değiyor

Su parmaklarımı sıyırırken yıllar geçiyor

2 sene, 3 sene, 4 sene

Aynı yerdeyim, geçen seneler dün gibi

Zaman beni korkutuyor

Tuz ve güneş dudaklarımı kurutuyor

Dudağımın çatlakları hiç iyileşmiyor

Yama tutmaz dudaklarım zaman gibi

Ben zamanın çatlaklarında yaşıyorum

Hep düşüyorum

Çatlakları büyüyen zamanın çukurlarına düşüyorum

Unutuluyorum oralarda

Kimseler bilmiyor

Merak da etmiyor

Ben bir çukurdan öteki çukura

Köstebeği oluyorum zamanın

Gözlerim görmez oluyor

Kazıyorum

Sürekli kazıyorum

Güneşi tekrar sırtımda hissedebilmek için


Yağmurlar yağıyor sonra

Durmayan, bitmeyen yağmurlar

Parmak uçlarım suya değiyor

Su doluyor taşıyor zamanın çukurlarından

Kamışlar bitiyor her yerde

Rüzgârın sesine eşlik eden kamışlar

Ney diye üflüyorlar kamışları

Neyi fısıldamıştın kuyuya Ali

Onu söylüyor kamışlar

Bizim bilmediğimiz dillerde


Gece olmuş dışarıda

Mehtap kırılıyor sazlık sularında

14'ün ışığı yansıyor yüzüme

Beni kendine benzetse

Öyle dua etmişler

14'ünde doğsun, 14'ü gibi güzel olsun demişler

Bense sadece uykusuzluk çekerim 14'lerde


Açılır mı bu toprağın altında kararmış tenim

Dönsem yüzümü

Beni kendine benzetse

Ya gözlerim

Yusuf kokulu bir gömleğim olsaydı keşke

2 sene, 3 sene, 4 sene

Yıllar geçiyor mehtabı izlerken

Haşmetli birinin bir zamanlar dediği gibi

Akşam oluyor

Ve ben bir kamış oluyorum bu gölde

Ney olamıyorum, sırra vâkıf değilim

Ruhum lekeleniyor

Bakırdan ruhumu kalaylamak gerekiyor

Yoksa zehirleyecek beni

Erik ağacına dolanmış ökse otları gibi


Sessizlik süpürüyor etrafı

Her şey bir yana savruluyor

Ne göl kalıyor ne kamış

Savrulurken etrafa çarpıyorum ben

Dalgaların yoğurduğu çakıl taşlarına dönüyorum

Köşem, kenarım kalmıyor

Parçalanıp törpüleniyorum

Halbuki bilenmek istemiştim

Makastan ellerim olsa ilk zamanı keserdim

Çiçek incirlerinin 15 günlük ömrü uzardı belki

Ve kirazları dalında çürüyüp dökülmekten kurtarırdık


Batan günün ışığını giyinmiş altın sarısı köpükler

Çakıl taşlarının arasından parıldıyor

Güneşin son sıcağı sırtıma vuruyor

Ben kök salamıyorum toprağa

Kolum bacağım da olduğu kadar kalıyor