Dört mistik vadinin, en güneşlisi,
Kırk hikayeyi barındırmalı,
Dört yüz gecekondusuyla,
İki ay aydınlatmalı geceyi,
Geceye konmalı sekiz şiir.
Dört mistik vadinin, en karanlığı,
Kılı kırka yarıp karartmalı,
En neşeli dört yüzlü hikayeyi,
Kış dediğin iki asırlık değil ki,
Bu vadide kaplar kara kışlar,
Tam sekiz baharlık hikayeyi.
Dört mistik vadinin, safi grisi,
Kıssadan hisse diye buna der,
Kırk teli kalmış başında, adı da saç,
Sormaz adını Bilgin derler ona,
Beyaz aynı, siyahta,
Dört mistik vadinin iki aşırı rengi,
Ki söylenir ki- söylenecek cesur kimseler var ise-
Aşırılıktan kime gelmiş fayda,
Ölüm ve yıkımdan başka?
Dört mistik vadinin, renksiz meleği,
Der ki iki celsede
Haklı her hikaye kendince,
Dört melek, dört ölü ruh,
Dört dert, dört yaşam,
Kırklanmış, ki geçmiştir asırlar önce kırkı,
Sekiz bin sekiz asılsız hikaye,
Sonuçta aynıdır başlangıçta,
Nihayetinde ölüm ve yaşam eder onları himaye.
İşte celsesi dediğinin, hem de ikinci,
Kiminin hikayesi elbette sahibinin kendisine,
Kırk bin küfür barındırır içinde,
İki çağırıcısı vardır hayatın,
Her ikisi bir dünya eder, bir dünyanın içinde,
Dönüp bak asıl gerçekliğe,
Ölüm ve yaşam arasında,
İki dünyanın da umurunda olmayan bir dünya,
Sekiz bin sekiz umursanmaz ve bilinmez hikaye.
Biçimini kaybetmiş şuurlar,
Her zaman kendine;
Bir hikaye, bir bilmece sunar,
Biçimsiz bir şuur sizlere,
Şuurunuzun biçimini kaybetmesiyle,
Kaybedilmiş bir ipin ucunda,
Kırkı çıkmamış,
Yorgunluktan yan yatmış sekizle,
Bir hikaye, bir bilmeceyi gururla sunar...