Filmi izlerken hep bir düzensizlik hakim; seyirci olarak biz, olaylar ve karakterleri çözümleme ihtiyacı duyuyoruz. Bir yandan yaşanan gerçeküstü olayları anlamaya çalışırken bir yandan da saf ve temiz bir aşka şahitlik ediyoruz. Ekranda görülenler ise Cemal'in iç dünyasının yansıması; biz hep onun donuk, düşünceli yüzünü izliyoruz hatta bu anlara motor sürerken, hakemlik yaparken, dayak yediği, kaza yaptığı anda bile şahit oluyoruz. O kasabadaki iyiyi kötüyü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bize gösteriyor. Bunu gösterirken Cemal'in düşüncelerine göre göremiyoruz çünkü onun düşüncelerine kaos hakim. Cemal hikayenin içinde bir karakter olsa da bizim için kamera görevi görüyor. Filmde benim en çok dikkatimi çeken şey ise sanki bir Shakespeare masalı izliyoruz. Karakterlerimizin özel güçleri var, birçok sahnede ise görsel olarak göndermeler görebiliyoruz. Çekim açısı, doygunluk, ışıklandırma, kontrast olarak Romeo ve Juliet'e direkt olarak gönderme yapıyor. Yönetmenimiz, karakterimiz saçma ve komik şeyler anlatırken ters açı kullanıyor. Karakterimiz aynı sahnede karamsar şeyler anlatırken düz açıya geçiyor ve karakterimizin içinde bulunduğu kaosu bize yansıtıyorlar.