Acıyan etlerini, kırılan kemiklerini, ağzına teptiğin ve çıkarmakta zorlandığın cümlelerini, mengene ortasında yamultulan bir demir gibi sıkılan canını önemsememeye başladığında anlayacaksın aslında umursamazlığı. Saç diplerine saplanan ağrıyla yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığında, patlayan bir bombayı andıran göz altların bir bina enkazı gibi çöktüğünde ve ağır geldiğinde yüzüne gözlerin ve baktığında aynaya gurur duyduğun çirkinliğin gösterecek sana nefret etmenin ne kadar gülünç olduğunu...

Bir gün öyle bir sevileceksin ki unutulduğunda yaşadığın his unuttuğunda yaşadığınla aynı olmayacak.

O an iki taraflı bir aynaya bakacağız seninle.

Ön yüzüne sen,

Arka yüzüne ben.

Ama ayna kırıldığında en çok senin ayakların kanayacak. Çünkü

Bir insana yakışmayacak şekilde sevdim ben seni.

Bir insana yakışmayacak kadar duru ve net.

Savaşın soğuk yüzünden kalan kanlı tankları, pembe düşlere boyayabilecek kadar idealisttim.

Bütün üvey erotizmleri bir yetimhanenin kapısına bırakarak tahsili yüksek acıların gözünün içine baka baka.

Aforoz edilmiş bir Katolik kaygısıyla,

Farzlara, sünnetlere aykırı sevdim ben seni... O yüzden ben hatırlamam sen unutma...