Göl dalında örme öpüşler

Leylaklıyor ağzını

Saçılıyor

Duruluyor

Bulanmıyor çimenler


Kesik bir soluk

Debeleniyor dudaklarımda

Ve ölü bir kısrak yunuyor

Enin damarlarıma

Fısıltı ıralıyor nefsimi hallacından

Vuku bulur ruha bulanan kıvılcım


Hangi günün akşamında ağarır

Çamura saplanmış kayığın

Kırık yelkeni

Oysa sararmış tül perdelerinde

Yeşermiş usul külleri

Yelkovan kuşları ile doldurmaksa

Öteden beri adetimdir


Uçuç böceğin ahı var artık üzerimde

Eli yüzü kırmızı, kiremit taşı gibi

Uzun ve hayâsız bir sessizlik

İşliyor iliklerime

Uyuşuk parmak uçları ile dokunuyor

Buğusuna camın


Gözler yere indi

Dudaklar içine çekildi

Çarçabuk dağıldık

Sonra sesim kanadı benim

Ve bilir misin dal budak kökün

Kaçtır düşümü bulandırıyor


Öyle ki hüznü olmayan insandan korkarım ben

Ve insan kırar göğsüne bastırdığı her şeyi

Bundandır kendi korkaklığımın ceremesine

Artık kendi ellerimle şekil vermek