Üzüm üzüme bakar

Yüzün güneşe bakardı.

Güneşi ilaçlardın erden uyanıp

Yaz, tertemiz yıkanıp dökülürdü avuçlarımıza

Ellerin,

hep bir iş telaşı, ellerin toprak

Ellerin tırnaktı duvarlarda

Duvarları sevmeyi sunardı emeğin

Can sinemasının gişe rekorları kıran filmini oynatırdık halılar her serildiğinde

Kimse başrol değildi.


Bir aynalar şahitti o zaman başrol sevdama

-öyle ki sevilmek alkışta sanırdım-

Kırmızı elbisem alkıştı bazen, fırfırlı 

Pastası çok çikolatalı, hiç meyvesiz

-çünkü meyveyi dalda, seni masanın şeninde-

Duy da anlatayım

Elbisemin ruhu apaçık beyandır o resimde


Arka odadan ana babaları tedirgin eden türküler yükselirdi

Küçük oda;

asabiyet ve çokça merhamet

Küçük oda, içimde yeşeren bir insanlık arzusuydu

Asmaların altında, emeğin güleç olduğu yerdeydik

Çalınabildiğini de bilmezdim ben o zaman

Küçük odada öğrendim


Söylemesi ayıp, biralı tatlılar yerdik

Kolektif benliğin üstüne

Sigara içmezdik ama gülerken

-ta içten ve zamanla yarışırcasına-

Tozu dumana da bir katardık ki sorma

O vakitlerde gülmek, emanet sanırdım anne evine

Çeyizlere sığmazmış, anladım


Duy da anlatayım diyorum bak yine

Evler, çeyizler ve hatta alkışlı elbisem 

Hepsi zamanda kalsın.

Bir bizi çekip alayım asmalı çatıya

Bir de seni masanın en başına