Çağdaş Sanat ve Modern Sinema Üzerine



Çağdaş sanat ve modern sinemada iki önemli parametreye değinmek gerekiyor. Bunlar; klasik anlatı ve modern anlatı. Sinema, insanlara görsel hikâyeler anlatır; kapalı bir salona giren ya da özel alanlarında birbiri ardına eklemlenen hareketli fotoğraflardan oluşan öykünün izleyicisi, aynı zamanda teknik bir oluşumun da parçasıdır. Senaryo, prodüksiyon ve post prodüksiyon gibi aşamalardan geçerek teknik süreçlerini tamamlayan film, önceleri dış gerçekliği olduğu gibi yansıtan ve kameranın bir insan gözü gibi konumlanmasından günümüze devasa teknolojilerden yararlanarak öyküler anlatmaktadır. Entelektüel açıdan geleneksel ticari sinemanın aksine, izleyiciye öyküyü sorgulatacak ya da başka açılardan baktıracak anlatı formları oluşmaktadır. Seyirciyi büyülemeye hizmet eden ve katharsis kavramı ile birlikte özdeşleşme yaratarak izleyeni pasif olarak konumlandıran klasik anlatı sinemasının yanı sıra günümüzde modern olarak biçimlenen anlatı yapıları oluşmuştur. Klasik anlatı sineması bireyleri kitlesel olarak eğlendirme ve oyalama amacı ile başı sonu belli, kahramanlar üzerine kurulu, özdeşleşmeyi benimseyen ve süreklilik içeren yapıdadır. “Sinema tarihi boyunca kitlelerle buluşma, onları etkileme gücü ve uzun ömürlü olma açısından baskın olan anlatım biçimi klasik anlatı biçimidir.” der Ayşen Oluk. 


Sinemada bu anlatılar neden bu kadar önemlidir? Bu soruya “Fransız Yeni Dalga” sinemasının klasik Hollywood anlatı sinemasına karşı modern bir anlatıyla cevap verdiğini görürüz. İlk önce “Fransız Yeni Dalga” sinemasının biçimini, özelliklerini ve neden ortaya çıktığını bilmek gerekir.


“Fransız Yeni Dalga” sineması, hâlâ etkilerini sürdüren ve başta Jean Luc Godard olmak üzere birçok aktif yönetmenin üretimleriyle devam eden bir sinema akımıdır. Başlangıç noktası olarak Hollywood’un endüstri sinemasına karşı çıkarak oluşmuştur. Peki “Fransız Yeni Dalga” sinemasını klasik Hollywood sinemasından ayıran özellikler nelerdir? Bu soruyu “Fransız Yeni Dalga” sinemasının en önemli örneklerinden biri olan Jean Luc Godard imzalı, 1960 yapımlı Serseri Aşıklar filmi üzerinden ele alacağız. Öncelikle bu akım (Yeni Dalga), Hollywood’un genel izleyici kitlesine hitap eden, matematiksel ve sistematik bir düzene dayanan kurguyu reddetmiştir. Bu yüzden Serseri Aşıklar filmi gibi her film orijinal olmalıdır. Yani yapılan tüm filmler yönetmenin imzasını taşımalıdır. Adından da anlaşılacağı gibi bu sinema akımı yeniliklerle doludur. Örneğin; bu yeni akımda yönetmenin kullandığı kamera, kameranın hareketleri ve çekilen her bir film gerçek hayatı anlatır yani bire bir taklit eder, bu da bir bakıma klasik anlatıyı reddeden bir akım olduğunu gösterir. Klasik anlatıda giriş, gelişme ve sonuç bölümleri vardır. Fakat modern anlatıda bu “yeni akım”la beraber bu yer almaz. Bu nedenledir ki Serseri Aşıklar filminde de olduğu gibi karakterler basmakalıp tiplerden çok “yeni” tipler olduğu için bu film yüzlerce kitap ve eleştirmen tarafından başarılı görülmüştür.


Tekrar filme dönecek olursak bu film, yönetmen tarafından belgesel olarak modellenen, tamamıyla el kamerası ve hiç yapay ışık kullanılmadan çekilen hatta ve hatta replikleri dahi çekimler esnasında yazılan, bu nedenle klasik anlatıya tepki olarak görülen bir yeni dalga hareketidir. Bu film, toplumsal sorunlara ve suçlara değiniyor. Temelde kadın ve erkek ilişkisi üzerinden özellikle de özel hayatlara göndermeler yapılıyor. Bu göndermeler güvensizlik temasıyla beraber ikilemleri doğuruyor. Ve gerçek hayat paralelinde ilerleyerek milliyetçilik temasını da farklı bir boyutta ele alıyor. Filmin bir diğer dikkat çeken özelliği; karakterlerin duygu biçimlerini tekrarlayarak vermeleri, gerçek hayatın taklit edilmesini gösteriyor.

Yeni Dalga yönetmenlerinin en büyük özelliği, filmlerini hiç set kurmaya zaman harcamadan belgesel tarzında film çekerek benimsemeleri olmuştur. Bu hareketin bir diğer özelliği yönetmenlerin ortak bir manifestoya sahip olmadan özgürce hareket etmeleridir. Yeni Dalga hareketinin içerik olarak en önemli özellikleri ise şöyle açıklanabilir: Yeni Dalga sinemasının öne çıkan özelliklerinden bir diğeri de politik olmasıdır. Her zaman muhalif kimliğiyle tanınan Jean Luc Godard başta olmak üzere birçok yönetmen farklı ulusal ve evrensel sorunlara filmlerinde yer vermiş. Godard filmlerinde militarizmi yerden yere vururken diğer sinemacılar da hem toplumsal hem de politik göndermelerine filmlerinde yer vermiştir.


Yeni Dalga hareketinin ideolojisi temel olarak bir manifestoya dayanmasa da dogma-95 hareketiyle dolaylı olarak klasik Hollywood ideolojisinin kapital düzenine karşıt bir başkaldırıdır diyebiliriz. Klasik Hollywoodʼda yer alan kahramanı ön plana çıkarmak ve bütçe endeksli seyirci hamleleri; bu anlatıyı gerçek hayattan uzak, tozpembe bir hayat olarak izleyenlere servis eder. Fakat Yeni Dalga akımında kahramanın ön plana çıkmasından ziyade toplumsal ve bireysel ilişkiler ön plana çıkarak gerçek hayat taklit edilir. Bu nedenle Yeni Dalgaʼnın amacı ilk olarak kapital bir anlayış değildir.


Sonuç olarak Fransız Yeni Dalga sineması hâlâ bir yönüyle yenilikçidir. Yaşayan son temsilcileri ise Yeni Dalga’nın ninesi olarak bilinen Agnes Varda (2019'da aramızdan ayrıldı) ve Godard’dır. Çok büyük bir popüler etkiye sahip olmasa da Yeni Dalga sineması alternatif sinemanın en güçlü soluklarından biri olmaya devam etmektedir.

 

 

Kaynakça:

-Chris Wiegand, Fransız Yeni Dalga Sineması.

-Jean Luc Godard, Ve Sinema.

-Dorsay, Atilla (1996). 100 Yılın 100 Filmi. Remzi Kitabevi. ss. sayfa 217.

-OLUK, A. Klasik Anlatı Sineması, Hayalet, İstanbul, 2008.

-GÜRKAN, H. Karşı Sinema, Es Yay., İstanbul, 2015.


https://tr.wikipedia.org/wiki/Frans%C4%B1z_Yeni_Dalgas%C4%B1