Yeniden başladığım gün hiç iç açıcı değildi. Dün geceden başlayan şiddetli yağmur şiddetini azalmış olsa da yağmaya devam ediyordu. Hava karamsar bulutların etkisi altındaydı tıpkı karamsar düşüncelerim gibi. Ne yapacağını bilmeyen adımlarımla mutfakta buldum kendimi. Bir kahve fena olmaz dedi fısıldayan bir ses. Nasıl duyduğumu küçüklüğümden beri çözemediğim ve kafamın içinde yankılanan o ses. İlk duyduğumda korku içinde evin içinde gezinmiştim ve beni uyaran o sesi dinlemeyip babama anlatmıştım her şeyi. Babam çok aklı başında olmadığından benimle dalga geçmekten başka bir şey yapmamıştı. İlerleyen günlerde onunla konuşmaya başlamıştım. Dışarıdan beni görenler deli zannediyordu ve arkadaşlarım beni dışladığından artık tek arkadaşım o olmuştu. Sadece arkadaş değil benimle yaşayan biri. Sanki bir bedende iki kişi varmış gibiydi ve ben onu bu hayat denen oyunda kendime takım arkadaşı seçmiş gibiydim. Yıllar geçtikçe herkes babamla aynı tepkiyi verir diye onu herkese altıncı his diye açıklayabildim ama kimse anlamadı veya derin sorular sormadılar o konu hakkında. Bazen birbirimizi bunaltırdık ve iyi olmadığımızda o hiç ses çıkarmaz bende son ses müzik dinlerdim. Bu ritüelimiz olmuştu tekrar tekrar kavga etmemek için. İlk aşkımla tanıştığımda beynim yanlış olduğunu savunuyor kalbim başka bir şey söylüyordu. Kalp ile beynimin kavgasına ses bile karışmamıştı ve ben ona sorana kadar sessiz kalmıştı. İçimden ne yapmalıyım diye sorduğumda cevap hiç gecikmemişti. Duygularını tahlil edemiyor musun? Beni yüksek sesli kulaklığın ve dinlediğin şarkılarla susturabilirsin ama duygularını susturamazsın küçüğüm. Video oyunu gibi seçimimi yapıp yaşananlara baktım. İlişkimizde zaman kavramı yoktu sanki. Gelişi güzel buluşurduk ve ben onun gözlerinde kaybolurdum nedensiz. Ayrıldığımızda hem haklı hem haksız çıkmış olmak beni çok yormuştu. Aslında hep geri döneceğine emin olan ve yaşananlardan intikam almak isteyen kişi aynıydı. Tüm hepsinden uzaklaşıp kendimi işime verdim artık sesin ne dediği umurumda bile değildi. Konuşmasını duymamak için müziklere sığınır, kalemle kağıdımı sigara kokan ellerimle seviştirir onu yazardım sadece. Bir gece ansızın gelen arama ile telefonun ekranına bakakaldım ve sesin kahkahalarını dinledim. Telefonu açtığımda kulaklarımdaki ses beynimin uyuşmasına yetmişti. Zamansız aşıklardık biz. Plansız sevmiştik birbirimizi. Tüm intikam planları yapan beynim uyuşmuş kalbim normalin üzerinde atmaya başlaması ise saniyeler sürmüştü. Onunla yıllar sonra içtiğim kahvenin tadı şimdi içtiğim taze kahveden çok daha lezzetliydi. Zamansız aşkın onsuz geçireceğiniz uzun zamanlar olduğunu ve tekrar bir araya geldiğinizde birbirinizden isteseniz de vazgeçemeyeceğinizi bilmeniz tek acı tarafı sanırım. Bir kaç ayın ardından oynadığım bu hayat oyunun ne kadar zorlayıcı olabildiğine tekrar şahit olmuştum. Tek başıma savaştığım bütün kalelerimin düşmanlarım tarafından ele geçirildiğini gördüm ve daha fazla kaldıramayacağıma kesinlikle emindim. Gücümü toparlayıp geri dönmem uzun sürmezdi. Tek başıma krallığımı kurduğum bu şehirden ayrılmak zorlayıcı bir hamleydi. Fakat bu hamleyi yapmazsam oyun burada sona erecekti. Benimse sonlandırmaya hiç niyetim yoktu. Bu şehirdeki son hamlemi onu arayıp buluşma teklif ederek yapmıştım. Ona aldığım çelikten pusula kolyesinin yanında bir alyans vardı. Buluştuğumuzda hayat oyununda yaptığımız hataları konuşup şimdilik veda ettik birbirimize yine. Bir gün tekrar bir araya geleceğimize emindik. Elimdeki kolyeyi ona verdiğimde baktı ve gülümseyip boynuna taktı. Son hamlemin kokusunu içime çekerek ayrılmıştım yanından. Kahvemi içerken gözlerim elimdeki yüzüğe gitti sahi ne kadar zaman geçmişti. Sonbaharın hoyrat rüzgarı yaprakları bir sağa bir sola savururken beynimdeki düşünceleri savuran ses rüzgar gibi hoyrattı. Çok uzun zaman önceydi yavru ceylanım. Çok uzun zaman önce. Sesin ne anlatmaya çalıştığını anlayamamıştım. Ne demek çok uzun zaman önce? Yavru ceylanım o hayat denen oyununu bitireli yıllar oldu. Hatırla MANOLYAM.