sevgili günlük;


birine çok aşığım ve ağzından çıkan her cümle beni kahretmeye ve güldürmeye yetiyor. beni kendi halime bıraktığında kendimi başıboş gezen bir hücre gibi hissediyorum. kimse görmüyor ve kimse dokunamıyor ama buradayım. acınası bir hal bu, kimse kimseye bu denli bir duygu hissetmemeli.


boş bir portmantonun hüznüyle bekliyorum. portmantolar eve kabanlı birileri geldiğinde mutlu oluyorlar mıdır? neyse, şimdilik önce kendimi düşüneceğim.


yalnızlığın ağızda bıraktığı acımtırak tadı tahmin ediyorsundur çünkü sana yıllardır bunu anlatıyorum. aşkın, bu acımtırak tat yerine nane-çilek karışımı ya da güzel bir sebze yemeği tadında olduğunu düşünürdüm. DEĞİLMİŞ. sürpriz son. aşk, beklediğimiz ve tahmin ettiğimiz üzere mutluluk veren değil, insanı daha da sayrılaştıran ve psikozlara neden olan bir durum. üzgünüm ve en az senin kadar şaşkınım.


bir insanın seni, fark etmeden söylediği bir şeyle bu denli kırabilmesi mi yoksa o insana bu gücü vermek mi delilik, henüz emin değilim. elimde olsa tüm suçu ona atar ve beni üzdüğü için arkasından atıp tutarım ama işte aşk denen şey sanırım tam olarak bu; en kötü haldeyken bile içimde ona çiçekli kazaklar örüyorum. 


hak ediyor mu? maalesef evet.


artık ondan başka birine sarılmak, gülmek, sesini duymak umurumda değil. kendi duygularımın içinde boğuluyorum. o görmüyor ve görmeyen halini bile çok seviyorum. boş bir evin duvarlarına yazı yazmak gibi bir şeymiş aşık olmak. 


beni anlıyor musun? ben artık anlayamıyorum.