İlkokulda her gün günlük tutmuşum. Marketten aldığım sakızdan, okulda işlenen derse kadar her anı yazmışım. Şimdi bana "Yap!" deseniz her gün yazamam ama o zaman her günü heyecanla anlatmışım.


İki yakın arkadaşımdan biri benle küsünce diğeriyle oynamışım. Küsen arkadaşım bana "Sen zaten hemen onu seçtin." demiş. Oysa şimdi olsa ikisiyle de ayrı ayrı buluşur görüşürdüm ve sorun olmazdı. O zamanlar "O benim en yakınım!" diye tutturup kıskanıyormuşuz birbirimizi. Okurken gülerdim çocukluğumuzun masumluğuna.


Hep ketçabı seven biri olarak kantindeki ekmek arasına sadece mayonez koyduran arkadaşıma çok şaşırmışım. Mayonez ketçap olmadan çok tatsızmış, mayonezi asla tek yiyemezmişim. "Sana ne?" dedim defteri okuyunca, kız öyle seviyormuş demek ki.


Bir arkadaşımı ev telefonundan günlerdir arıyormuşum. Hat hep meşgule düşüyormuş, ya telefonu açık unutmuşlar ya da telefonları bozuk olabilirmiş. Bir de dipnot düşmüşüm, yüz yüze sorunca telefonlarının bozulduğunu öğrenmişim.


Öğretmenimin takdirini ve kalp kırıklıklarımı yazmışım. Gelecek olan misafirlerin isimlerini ve kim olduklarını... İşin çarpıcı yanı ben bu günlüğü çöpe attım. Bunlar benim en belirgin hatırladığım yazılarım. "Çocukça..." dedim lisedeyken onu çöpe attığımda. "Marketten aldığım çikolatadan şimdi bana ne? Küsmüşüz kime ne?"


Yeni idrak ettiğim şey, ben oraya duygularımı dökmüşüm. O zamanlar çekingen olan Nisa oraya anlatabilmiş bir şeyleri. Üniversitenin ilk senesi de günlük tutmuştum. Ne zaman kendimle baş başa kalıp duygularımı paylaşacak birini bulamasam günlük tuttuğumu fark ettim.


Sevgili Günlük, bana en yalnız ve en sessiz anımda yoldaş olduğun; benimle yolumu yürüdüğün için teşekkür ederim. 🌺