masanın üzerindeki ekmekten bir parça koparıyorum karnımı doyurabilmek için.

pek iyi... karnımı doyurabiliyorum. ya ruhumu? 

ruhumu doyurmanın bir yolu var mı? 

her "doydum" dediğimde bir yalan bataklığına batmış gibi hissediyorum. 

hayır, doymadım. yalnızca midemi doyurdum. 

ısıttığım suyu doldurdum bardağıma. bir poşet çay daha harcamış oldum şimdi. şeker atacak mıyım tatlandırmak için? her hafta bir kez daha bir gün sürecek şekilde "diyete giriyorum." diyerek şekeri bırakırım. şeker atacağım.

tatsız bir güne, tatlı bir çay yakışır. neden kendimden esirgiyorum tadı? neden biraz olsun neşeyi getirmekten çekiniyorum kendime? 

girdiğim diyet kilo diyeti mi emin değilim. 


çoğu zaman kahvaltısız başlarım güne. iki elim olmasına rağmen birine bile gerektiği kadar iş veremem. Yer çekimine uyum sağlayıp hareketsiz kalmakta direnirler. haksız da sayılmazlar. ruhum yeterince yorgun, bedenim ruhuma benzemek istemiyor sanırım. 


mutfak batı tarafında. güneş girmiyor adam akıllı. mimar olsaydım evlerin tamamını sabah güneş görecek şekilde çizerdim. otuz yıllık mutfak masasının başında oturuyor, çayımı yudumluyorum. mutfak masası, bir masaya göre oldukça yaşlı. ya ben? bir insana göre nasılım? yaşım genç besbelli. bir mutfak masası kadar bile etmiyorum. Yine de bir tek şeyden eminim. Mutfak masası benden iyi. 

Akıl yaşta değil mutfak masasındadır. 


çayım da bitti. aynı ben.