Bilinçli olmak hastalıktır, der Dostoyevski Yeraltından Notlar'da.

Bir insanın gündelik yaşam için ihtiyacı olan bilinç miktarı, sıradan bir insan bilinci kadar olsa yeter, diye devam eder. Peki ''bilinç'' nedir diye sorsam... Hepimiz biliyoruz elbette. Ama bir de TDK'ye bakmakta yarar var. Bilinç ilk anlamıyla TKD'de ''İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.'' şeklinde yer alıyor. Yani dikkat edersek her insana verilmiş bir yetenek olduğunu anlıyoruz. Peki Dostoyevski her insanın mı hasta olduğunu söylüyor. Tabii ki hayır. Bunun böyle olmadığını sonraki cümleden de anlıyoruz. Hani George Orwell, Hayvan Çiftliği'nde meşhur bir söz söylemiştir: Tüm hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir. Ben de bunu konumuza uygun olarak şöyle değiştirmek istiyorum: Tüm insanlar bilinçlidir ama bazıları daha bilinçlidir. Dostoyevski devam eden sözlerinde ise bir insanın bilinç miktarı sıradan insanlar kadar olsa yeter diyor, fazlası hastalıktır. Yani bir sıradan insan bilinci ve bir de sıra dışı insan bilinci var Dostoyevski'ye göre. Peki Dostoyevski haklı mı diye sorsam... Bir düşünün, tüm o tuhaf gelen insanlar sadece daha bilinçli oldukları için mi bu haldeler? Bilinçli olmak kulağa kötü gelmiyor hâlbuki.

Peki ya sen? Sen hiç daha farklı, daha bilinçli olduğunu hissettin mi diğerlerinden? Ben hiç mütevazi olamayacağım. Ben bunu hep hissettim. Şiir yazarken hissettim, bunları yazarken hissettim ve birçok zaman hissettim. Farklı olmak bir şeylerin farkında olmaktır çoğu zaman. Ben buna hastalık diyemeyeceğim ama. Bu başına bela da açsa da seni felakete de sürüklese sahip olunabilecek en ''iyi'' şey. İyi sıfatı yakışmadı ama tüm sıfatlar sıfatsız kalıyor en iyi yetenek karşısında. İyi tekrar yakışmadı ama neyse. Peki sizce dünyanın en bilinçli insanları kimler? Bilim adamları mı, öğretmenler mi yoksa siyasetçiler mi? (Siyasetçiler tamamen mizah amaçlıdır.) Bana sorarsanız, umarım soruyorsunuzdur, sanatçılar dünyadaki en bilinçli insanlardır. Tabii çay edebiyatçıları ya da dandik popçulardan bahsetmiyorum. Gerçek sanatçılardan bahsediyorum. Bu insanlar, farkındalıklarının doğurduğu etkileme ve değiştirme istekleri ile savaş halindeler. İstekler kazandığında dış dünyaya açılma evresi gerçekleşir. İlk evre sanırım en zoru. Nereden,nasıl başlayacağını bilemez insan. Özellikle etrafında örnek yoksa. Çeşitli platformlarda etkinlik göstermeye çalışabilir. Belli bir kitleye ulaşmak ister. Her ne kadar dış dünyaya açıldıkları pencereler farklılık gösterse de bir tuval, bir mermer, bir kağıt hiçbir zaman zihnindekilere yetmeyecektir. Sıradan insanlar zaman zaman eserlerine hayret edecek, onlar ise bu hayrete hayret edecektir. Tabii sanatçılar her zaman hayret edilip hoş görülmemişler. İnsanlar tarafından anlaşılmamak hemen hemen hepsi için geçerli bir durum. Belki de bu durum daha bilinçli olmanın bedelini ödemektir evrene. Kim bilir?

Ben de bir deftere sahiptim. Kendimce bir şeyler karalıyordum. Aklımda hiç onları paylaşma düşüncesi yoktu. Birden hayatıma BuBiSanat girdi. Benim gibi, sanatçı olmak hiçbir zaman mesleği olmayacak olanlar için bir fırsattı. Zaman ne gösterir bilemeyiz tabii. Ve ben de burada küçük de olsa iz bırakmak istedim. Ne var ki evdeki birisi defterimi çalmasaydı. Bakın evdeki diyorum. Bazen aileniz bile olsa ne yapmaya çalıştığınız anlaşılmıyor. Yaklaşık bir aydır defterimden ayrıyım. Kardeşimin aldığından eminim ama sormaya da cesaret edemiyorum. Çünkü bir açıklama yapmak zorunda kalacağım. Evde kendim bulmaya çalışıyorum ama çok iyi saklama noktaları olan bir kardeşe sahibim. Çocukken de günlüğümü okurdu zaten. Onun yüzünden günlük yazmaktan soğumuştum. Şimdi beni yıldıramaz. Çünkü BuBiSanat'ın taslak bölümünden haberi yok. Hoş BuBiSanat'tan da haberi yok. Aman olmasın.