Bilemeyiz. Bilsek bulurduk.*

 

*Bu kısa yazı şairin, amatör şairin, şiir okurunun, tenkitçinin ahengi nereye sakladığını sorgular nitelikte olup imgelem çıkmazında sıkışıp kalan şiire mana ahengini dahi kaybettirenlere bir eleştiri ve çağrıdır. Şiirde saf müzikalite çoktan kayboldu, onu arayan da yok. Aranmalı mı sorusunun belli bir cevabı da yok, iyi ki yok. Ancak saf şiirin kaybolamayacağı bir şekilde şiirle uğraşan herkesçe aşikârane veya içten içe bir kabulle sabittir. Evet, bu bir niyet okumadır. Ameller niyetlere göre karşılık bulacağından hepimiz şair cennetine gideceğiz.

 

Şimdi bunu tartışmayalım. Şimdi imgelemi tartışalım. Şiir yazan bir ağabeyim şiirin imgeden ibaret olduğunu söylerdi. Duymazdan gelirdim. Şiir yazmadığını anladım. Şimdi sorum şudur: Şiiri imgeye indirgedikten sonra rahat uyuyabiliyor musunuz? Şiir cambazlık işidir. Cambazın altında ip, elinde uzunca bir değnek, e bir de kendisi var. Cambaz bunlar arasında bir denge kurmak zorundaysa şair de mana, ahenk ve kendisi arasında kendince bir denge kurmak mecburiyetindedir. Mananın vuzuhiyeti veya ahengi üzerine yüzyıllık tartışmalara girmektense bunu çok daha basitçe açıklamak yükünü hissediyorum. Mana imgelemle veya farklı söz sanatlarıyla veya yalnız bir araya getirilen kelimelerin oluşturduğu biricik olan dizelerle bir ahenk oluşturabilir. Mana açıktan kapalıya doğru çok çeşitli derecelerde vuzuhiyet de teşkil edilebilir. Bu, şairin şiir telakkisine göre değişken olabilir. Bu konuda tartışmak bir önceki yüzyılın meselesidir. Bunu Haşim tartışır, Veli tartışır. Çağdaş şairin gayesi Haşim ya da Veli olmaksa o tartışır. Ancak bir şekilde çağlar aşmayı hedefleyen, arzulayan şair bugün için sığ olarak nitelendirilebilecek bu tartışmalara giremez. Bu yüzden bu konuyu burada noktalıyorum çünkü şair cennetine gitmek istiyorum. Bu yazının muhatabı genç şairlerle birlikte.

 

Açık veya kapalı mananın olduğunu varsayıyoruz. Ahengin de şiirin bir parçası olduğunu düşünüyoruz. O zaman saf şiirin nasıl olup da saf imgeye dönüştüğü konusu üzerine kafa yormalıyız. Burada imgeye çamur atmıyorum. İmge şiirin büyük bir parçasıdır ama şiirin bütünü değil. Ahengin şiirin bütününü teşkil etmediği gibi. "Denge azizim, denge. En azından bir nebze." Genç şairlerde (bu arada tanımayanlar varsa ben de gencim) gördüğüm iki farklı şiir var: Birincisi, ekseriyeti vasat olan ama müzikal ahenk de ihtiva eden şiir. İkincisi, görece güçlü olma potansiyeli olan ama gözü imgeden başka bir şey görmeyen şiir. Bu ilk kategori şairleri yüzeysel bir ahenk yakalamayı şiir zannettiği gibi ikinci kategori şairleri de seri üretim bir imge fabrikasının üretim bandında terse terse koşup hem yol almaya hem de banttan geçen bütün imgeleri ceplerine doldurmaya çalışanlardır. Hâlbuki yalnız yerlerinde saymaktadırlar. Üçüncü bir kategori daha elbette vardır. Ancak bu yazının işi şiire yakışanla değil, yakışmayanla. Aslında söylediklerimden zor da olsa anlaşılacağı üzere imge yaratmayı ahenge kıyasla kabiliyete daha muhtaç görüyorum. İmge yaratanın başımın üstünde yeri vardır fakat şimdi kulak verin şu sözlerime:

 

Ey şair kardeşlerim! Yapmayın etmeyin. Manayı matruşkanın içine sokmak veya estetik bir şiir dili yaratmanın tek yolu mudur imge? Açıklığı veya kapalılığı da ahengi de imge örtüsü altında kaybetmeyin. Yazıma bilemeyiz diye başlamıştım. Fakat gel gör ki biliyormuşuz. Hiç yoksa şiirin sabit bir tanımı olmadığını fakat açık veya kapalı mananın ve mana ahenginin şiirin temel unsurları olduğunu biliyormuşuz. Yukarıda da belirttiğim gibi istediğin kadar açık ol, kapalı ol; istediğin kadar müzikal ahenk unsuru kullan hatta istediğin kadar imge kullan fakat mana ahengini bu kullandıklarının hiçbirine yem etme. İmgenin nihayetinde biricik ve estetik bir dize yaratmak ve dizelerin de bir şiiri var etmek amacından olduğunu unutma. Dizede gizli olan mana, ahenk gibi unsurları katletme. İmge silahıyla hiç katletme. Çünkü kendi kabiliyetini kendi varlığına karşı kullanmak şüphesiz ki seni bu konuda muvaffak kılacaktır. Şiirde muvaffak ol, şiiri imge gibi bir derinlikle sığlaştırmakta değil.

 

Tabii ki sana söyleyeceklerim de şiir hakkında konuşacaklarım da bu kadarla sınırlı değil fakat ilk kez şiir değil de şiir üzerine yazıyorum. Bu yazıyı yazma sebebim bir anlık öfke ancak şiir üzerine daha detaylı çalışmalarımı paylaştıkça göreceksiniz ki öfkelenmekte haklıyım. Sen kimsin diye soracak olursanız ben şair cennetinin müstakbel bir sakiniyim. Sen gibi.




***Bu yazı yalnızca BuBi’ Sanat’ta yayınlanacak ve belki de bir anlık öfkemden arındığımda kaldırılacaktır. Siz bu yazıyı bi’ okuyun ama çok da bakmayın, sanat yolunu bulur. Bulurken belki sana bana da uğrar.