Kör bıçakların sızıları ruhumu süslüyor. Cehalet dört yanımızı sarmış ülkemizi besliyor. Dört tarafımız zulüm, tek kurtuluş ölüm oluyor. Bir kadın doğuruyor, bir kadını öldürülüyor. Ve bunu insan evladı yalnızca izliyor. Yalnızca bir sıfat oluyor medya, durup bunu yuhalıyor.

Çok sürmüyor, unutuluyor. Bu listeye bir isim daha ekleniyor.

Bir kadın seviliyor plastik saçlı, bir toplum duraksamadan bunu yuhalıyor.

Bir gökkuşağı doğuyor, karanlık seriliyor. 

Coğrafya kaderdir, buralarda özgürleşemezsin deniliyor. Ölü bedenler doğuyor, emsalsiz köprülerimizde. Kimse bu cinayeti üstlenemiyor.

Kin kusuluyor henüz kendini bulmuş bireylere.

Önce yasaklar öğretiliyor. Sonra kendi doğrularıyla eğitiliyor. Ağaç yaş iken eğilmiyor, kuruyor buralarda. Bu coğrafyada düşünmek suç olduğundan sanırım, herkes deliyi oynuyor. Duymak, görmek suç sayılıyor bir toplum; iyice sağır ve dilsiz oluyor. Ruhlarımız çalınıyor, vicdanımız satılıyor. Bedeli bazen kömür, bazen makarna oluyor. Üstelik bunlar da kolay yoldan üretiliyor. 

İnsanlar ölüyor, kader oluyor.

Üstelik bunlara inanmazsan sonun hapis oluyor.

Böyle zamanlarda kalem kılıç oluyor. Kağıt suç mahali, kaleminden dökülenler ceset sayılıyor. 

Sanırım düşünmekten zihnim ağlıyor.


Bir anne feryat ediyor, bir çocuk daha ölüyor.

Bir toplum başın sağ olsun, diyemiyor. Kimlerdendi, önce bunu soruyor; öyle bir coğrafya ki acı bile onlardan ya da bunlardan oluyor. 

Acılarımız bile politikanın bir malzemesi oluyor. 

Ruhum daralıyor. Şerefsiz oluyorum, namussuz oluyorum, vatansız, milletsiz.

Çok şey oluyorum bu coğrafyada. Çok şey oluyoruz.

İnsan olamıyoruz, özgür olamıyoruz.

Çünkü buralarda insan olmak, güçlü olmak kadar değerli değil.

Çünkü insan hayatı; düşünceler, ihaleler kadar değerli değil.

Bir ayıp değil, n’olur insan olalım.