Ses Tasarımı

En basit öyküye sahip bir filmde bile sadece görüntülerin yeteri kadar ileti sağlamadığı bilinen bir gerçekliktir. Ses olgusunun kendine özgü estetik bir yükleme sahip oluşundan ötürü, sinemanın ilk anlarından itibaren filmler ses eşliğinde gösterilmeye başlanmıştır.


Ses, öncelikle kendine özgü bir duygu durumu yaratmakta; daha da önemlisi filmin seyircisini izlediği görüntüyü nasıl algılaması ve yorumlaması hususunda yönlendirebilmektedir.


Ses, anlatım gücünü sürekli geliştiren sinemayı duygusal ve felsefi açıdan derinleştiren bir ögedir. Görsel bilginin geliştirilmesinde, filmdeki atmosfer ve ruh halinin izleyiciye anlatılmasında ses önemli bir araçtır.

Yaratıcı yönetmenlerin gelişiyle bütün sanat dallarının anlatım olanaklarının sinemaya taşıması dilini zenginleştirmiştir.

Sinemada ses hangi düzlemlerin birlikteliğiyle meydana gelir? Sinemada ses üç ayrı düzlemin birlikteliğiyle oluşturulur. İlk düzlem seyirciye doğrudan doğruya bilgi aktaran konuşmalar; ikinci düzlem olayın mekana ait, o mekandaki nesnelerden gelen doğal sesler ve yapay olarak üretilen efekt sesler, üçüncü olarak da olayı yorumlayan duyguları yönlendirme işlevindeki müzik kullanımıdır.


Ses Kullanımının Tarihsel Süreci

Anlatı sinemasının işitsel tamamlayıcısı olarak görülen sesin; sinemada gerçekçiliğin bir parçası biçiminde algılandığını, izleyicinin talebinin de bu eksende gerçekleştiğini söylemek mümkündür. 1920’li yılların sonunda haber filmleri ve kısa filmlerde kullanılan kaydedilmiş ses (recorded sound) ögesi, 1920’li yılların sonunda Amerikan ticari sinemasında uzun filmlerde de kullanılmaya başlanmıştır.

 

Ses ögesinin görüntünün kaydedildiği film şeridine eşlenmiş biçimde, filmin bir anlatım ögesi kullanılmaya başlandığı ilk yapımları ise 1920’lerin sonunda görmek mümkündür. Bu yapımların ilk örneklerinden, Don Juan (Alan Crosland, 1926) film müziği ve ses efektlerini içermekte ancak diyalog sesleri filmde bulunmamaktaydı. Ticari sinemada müzik, efekt ve diyalogların kaydedilerek filmin bir parçası olarak izleyiciye sunulduğu The Jazz Singer (Alan Crosland, 1927) ise ses ögesiyle ilgili tüm elemanların tek şeritte sunulduğu ilk yapım olarak dikkat çekmiştir.

           

1932 yılında yönetmenliğini Rouben Manaoulian’ın yaptığı Love Me Tonight filminin en önemli özelliklerinden birisi de diegetik olarak kurulan müziğin, karakterlerin şarkılarına eşlik eden non-diegetik sese dönüşebilmesinin ilk örneğini sunmuş olmasıdır. Bu filmle birlikte müzik ilk defa anlatının temel ögesi haline gelmiştir.

           

Bu duruma Türk sinema sektörü de kayıtsız kalmamıştır. Muhsin Ertuğrul’un yönetmenliğini yaptığı İstanbul Sokaklarında (1931) filmi ilk sesli Türk filmi olarak tarihe geçmiştir. Filmin seslendirmesi Paris’te yapılmıştır.

           

Türk sinemasında mono ses izinin sinema filmine dahil edildiği 1930’lu yıllarda dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi sektörün temel ihtiyacı hız ve anlatı netliğiydi. Sinema filminin gerçekçiliğine hizmet ettiği düşünülen sesin bu alandaki katkısı akustik gerçeklik ile sağlanmıştır. 1960’lı yıllar boyunca geniş ekran teknolojisinin kullanıldığı, farklı gösterim ve üretim şartlarının hayata geçtiği ve fon müziğinin kullanıldığını filmlerin gösterimi yapılmaya devam etmiştir.

           

Sesin sinemada estetik bir öge olarak değerlendirilmeye başlanması bir dizi teknolojik gelişmenin ardından mümkün olmuştur. Film yapımında post-production ya da yapım sonrası aşamasındaki ses ile ilgili işlemler 1970’li yıllarda “Dolby Stero”nun kullanılmaya başlanmasıyla daha fazla önem kazanmıştır. 1990’lı yıllarda hayata geçen sayısal ses üretimi ve çoğaltma teknolojileri ise bir diğer dönüm noktasını teşkil etmiştir. Dolby teknolojisi, çağdaş ses tasarımının başlangıcı ve Klasik Hollywood Dönemi’nin sonu olarak da kabul edilmektedir.


Ses Tasarımı Terimi

Bu terim ilk olarak yönetmenliğini Francis Ford Coppola’nın yaptığı Apocalypse Now (1979) filminde Walter Murch’un üstlendiği görevi tanımlamak için yine kendisi tarafından kullanılmıştır. Walter Murch’un filmde çok kanallı ses akışı oluşturma amacı ve bunu gerçekliğin farklı bir yorumu olarak filmin kendi ses evreni içerisinde estetik anlamda biçimlendirme çabası; onu film kapsamında yaptığı işi ses tasarımı olarak isimlendirmeye götürmüştür.


Murch’a göre yaptığı iş; iç mekan tasarımının ses konusundaki (sonik) eş değeridir. Kendisine çalışmak için sunulan filmin ses ortamı dört tarafı kapalı odadır. Murch’un görevi ise sesin bu odayı nasıl dolduracağını belirtmektir.

           

Filmin metnini oluşturan karakter, çekim, kurgu gibi araçların yanında ses de birincil analitik araç olarak kullanılır. Bu araçların analiz için kullanışlı olmalarının nedenlerinden biri de yönetmen ve izleyicinin gerçek ve dikkate değer seçimlerini yansıtmasıdır. (Bordwell)


Ses tasarımı hem bir bütün olarak hem de her sekansın kendi iç anlamsal boyutu üzerinden yapıldığında; sesin gerçekliği görüntünün gerçekliğini doğrudan etkilemekte, hem uzamı hem de zamanı üretmektedir. Yankı, armoni vb. ya da “ortamın doğal gürültüsü” (room tone) sesin imzasıdır. Ses ayrıca zaman duygusunu da üretebilmektedir.


kaynakça: