yankıların sızladığı arnavut kaldırımlarda

büyürken mesafeli sokakların

buğulu ışığında yarı karanlığıyla 

gün doğumunun peşi sıra

arnavut taşlara sızan sevginin 

dışarıya atılmış filizlenirken tohumları

kahve kürsüsünün altından 

gülümseyen fesleğen...

hırpalandıkça gülümseyen!

sızlayan yankılar sırasında

kepenk seslerinin coşkusuyla 

sıcak ekmek kokusunun 

sarıp sarmaladığı mahallede

esnafın güne başlayan sohbetlerinde

alelacele siyasi başlıklı gazete üzerinde 

has serpme kahvaltısını yapan genç!

dar boğazlı sokağın karşılıklı camlarına

ipe asılıyken dünyanın kiri...

ansızın arnavut taşları sızlatan 

hoyrat tekerleğin ardından giderken 

mahalleye armağan ettiği demet sağıroğlu'ndan

"ah bir dili olsa da bir konuşsa

anlatırdı masumca seni bana..."

ansızın sonrasında sevinç naralarının koptuğu

şıngır mıngır mahalleye giriş yapan

peşine çocukların takıldığı dönme dolap!

hızını kesmeden pedalı çeviren amca

eşliğiyle "şu dünyanın düzenine bak!"

dökülmüş göbeğinin yarısını kapatan çizgili tişörtüne 

on yüz bir milyon baloncuklu gazozu...

hazırlanmakta şimdiden terliğin sızısına!