Yaşadığımız hayatın koskoca bir sırdan ibaret olduğunu düşündünüz mü hiç?

Aslında aldığımız her nefes, mezarlıkta bir zamanlar atan kalplerin üstünü örten topraktan sakladığımız bir sır değil mi?

Kalbimizin kırıklarına eşlik etmek için süzülen her bir damla gözyaşı, aklımızdan ve mantığımızdan sakladığımız bir sır değil mi?

Dalından hiç düşünmeden kopardığımız, yaşamlarına son verdiğimiz çiçekler, sırf birilerini mutlu etmek adı altında sunduğumuz bir bahane ya da bir sır değil mi?

Evet, aslında farkında olmasak da hepimiz hayatlarımızda birer parça sır barındırıyoruz. Kimimiz bir başkasından saklıyor gerçeklerini, kimimiz ise kendinden. Hangisinin daha zor olduğunu bilmiyorum fakat en acımasız olanı biliyorum. Kendi gerçekliğimizin farkında olmamak, belki kendimize yalan söylemek, kabul etmediğimiz doğrularla yola çıkıp büyük yanlışlarla olmadığımız birini yaratmak…

Mutlu olabilecek miyiz böyle?

Sevebilecek miyiz bu yeni kişiyi?

Ya da şöyle düşünelim:

Bir sır sonsuza dek gizli kalır mı?

Nereye kadar kendimizden saklayabileceğiz?

Zor değil mi? Olmadığın bir kişiliği bedenine sığdırmak, aklına yalanlar söylemek, kalbinin sesini kısmak…

Evet, herkesten saklayabiliriz bunu. Tek bir şey hariç. O da hayatımız. Canımız yandığında, vicdanımızla baş başa kaldığımızda, kahkahalarımızın tam ortasında, merhametimiz bizi sarıp sarmaladığında, bazen de korkularımızın esiri olduğumuzda anlayacağız. Umarım çok geç olmadan anlayabiliriz. Umarım, eğer istersek dünyanın bizim için de döneceğini fark edebiliriz. Umarım, bir gün hatta her gün kendimizle barışabiliriz.

En büyük sırrımız kendi yarattığımız yabancıya karşı duran gerçekliğimiz olsun.

En büyük sırrımız; bir yalana karşı doğru, bir gözyaşına karşı şen bir kahkaha, bir acıya karşı yeniden doğan bir umut olsun.

Peki, biraz da biz şaşırtalım mı bu döngüyü?

Seçtiğimiz tüm karanlıklara, göz alıcı bir aydınlıkla yürüyeceğiz. Ee, bu da bizim hayata verdiğimiz küçük bir sır olsun. :)