Lou Andreas-Salome, 1861-1937 yılları arasında yaşamış bir yazar ve ilk kadın psikanalisttir. Yaşamı boyunca tanıştığı birçok erkeğin yanı sıra Nietzsche, Rilke, Freud gibi isimleri de çarpıcı aurasıyla etkilemiş bir kadındır. Felsefe, teoloji ve sanat okumuştur. Güzelliği ve zekasının müthiş birleşimiyle kendine aşık ettiği insanlarla olan ilişkisinde, her şeyden önce bir zihinsel birliktelik kurma hedefindedir. “Kesinlikle kendi hayatımı yaşayabilirim ve ne olursa olsun bunu yapacağım. Böyle davranarak hiçbir ilkeyi temsil etmiyorum; ama çok daha güzel, benim içimde olan bir şeyi, tamamen yaşamın sıcaklığı olan, neşe dolu ve kaçıp gitmeye çalışan bir şeyi temsil ediyorum.” sözleriyle özgürlük ve özgünlük sevdasını net bir biçimde ifade eden Salome, bu gibi aykırı yönleriyle dönemin klişelerinden, kalıplaşmış ilkelerinden tamamen sıyrılmıştır. O, kendini “ben” olarak tanımlayan ve tüm yaşamını bahsettiği “ben”e göre sürmeyi başarabilmiş saygı duyulası bir zekadır.


21 yaşında tanıştığı Paul Ree, onun entelektüel zekasından çok etkilenmiş ve ona evlenme teklif etmiştir. Salome bu teklifi geri çevirir. 1882 yılında tanıştığı ve kendisine aşık ettiği Nietzsche’nin teklifini de geri çeviren Salome, bazıları tarafından Nietzsche’nin kadınlara karşı takındığı sert ve düşmani tavrın en büyük kaynağı olarak gösterilir. Salome, evliliğin aşkı bitirdiğini düşünür, sadakate inanmaz. Onun için önemli olan zihinsel birlikteliktir. Buna rağmen 1887’de eğer teklifini kabul etmezse intihar edeceğini söyleyen Friedrich C. Andreas ile evlenir. Fakat Andreas’ın da bilgisi dahilinde başka erkeklerle flört etmeye devam eder. 1897’de, belki de hayatının tek aşkı olan Rainer Maria Rilke ile tanışır. Genç şair Salome’den 14 yaş küçük olmasına rağmen, büyük bir aşk yaşamaya başlarlar. Otuzlu yaşlarının sonunda olan Salome, ilk cinsel birlikteliğini de “tek gerçekliğim” dediği Rilke ile yaşar. En güzel şiirlerini yazdığı Rilke’ye beslediği aşkı açıkça gördüğümüz Salome, dört yıllık birliktelikten sonra Rilke’den ayrılmak ister. Bu ayrılığa, artık Rilke’yi bir yük olarak görmeye başlaması, kendisini Rilke’nin annesi gibi hissetmesi ve hepsinden öte sahip olduğu özgürlükçü ruh neden olmuştur. Ayrılığa rağmen Rilke ile olan dostlukları yaşamları boyunca devam eder. 1911 yılında yolları Sigmund Freud ile kesişir ve birlikte yürüttükleri çalışmalarda yansıttığı birikimiyle Freud’u adeta büyüler. Öyle ki Freud, 76 yaşında yaşamını yitiren Salome’a karşı beslediği hayranlığı ona açıkça söylemediği için pişmanlık duyar.


Freud’un “Korkunç bir zeka... Onun yanına yaklaşan herkes, varlığının samimiyetinden ve uyumundan çok güçlü bir biçimde etkilenirdi; kadınlara özgü zaafların hiçbirinin hatta insani zaafların bile çoğunun onda bulunmadığını, yaşamı boyunca bunları aşmış olduğunu fark ederdi.” şeklinde tarif ettiği Salome için Nietzsche de “Onu tanıdıktan sonra Zerdüşt için olgunlaştım.” der.


“Gözlerimi çıkar, seni görebilirim

Kulaklarımı tıka, seni duyabilirim

Ayaklarım olmadan sana kadar yürüyebilirim

Dudaklarım olmadan bile seni çağırabilirim

Kollarımı kes, seni tutabilirim

Bir el gibi yüreğimle kalbimi çıkar al, beynim çarpar

Eğer beynimi ateşe verirsen

Seni kanımda taşırım”


Rilke’nin de bu dizelerini adadığı Lou Andreas-Salome, yaşamı boyunca çevresindeki pek çok insana ilham olmuştur ve günümüzde de hayatını yaşayış şekli ve fikirleriyle ilham olmaya devam etmektedir.



Yazar: Umay Karalar