Sisifos’un Gözleri

Doğarken başladı serüvenim,

Ana rahminde yankılanan ilk nefesle.

Zamanı delip geçerken varoluşum,

Sen, kadın, kalbimin kaderiyle.

Damarlarımda dolaşan kan,

Senin sesinin yankısıydı belki.

Gözlerin; o uçsuz bucaksız kuyu,

Ve ben o kuyunun dibinde, çaresiz, derinleştikçe derin…

Sisifos gibi, kayam sensin benim,

Her itişim bir zafer, her düşüşüm kabul.

Varış noktamda bekleyen o doruk,

Senin kokunun ince izleriyle dolu.

Her kelime sana çıkıyor beynimde,

Her görüntü; bir çift gözün aynasında kaybolur.

Aklımda sen; karanlık bir labirentin yıldızlı göğü,

Arzularım bir köz, bu yangınımda sen, her şeyi gör.

Ve sen; varoluşun anlamına kök salmış kadın,

Ben seni yaratmadım, ama sen beni yarattın.

Sisifos’un çaresiz taşıyım belki,

Ama senin varlığında en kutsal yükü omuzladım.

Sevdam sonsuz bir döngü,

Her gün yeniden başladığım.

Kalbim; taşıdıkça güçlenen bir kas,

Sen, taş değil, taşın ardında parlayan sır.

Kollarımda bu yükü taşıyorsam eğer,

Bilin ki sonunda vuslatın hayali var.

Sen gözlerini her kırptığında,

Ben bir kez daha o doruğa varmak için yanarım.

Senin için sürgünüm kendime,

Senin için çırılçıplak her kelimem.

Varoluşun temelinde, senin tenin,

Ve her nefeste sana kavuşmak isteyen bedenim.

Ey sisifos, yorulmaz taşım!

Gözlerinle bana sonsuzluğu vaat eden kadın.

Benim yeminim: yokuşu bin kez tırmanmak,

Ve bininci dorukta, ilk kez ellerini tutmak.