Ensesiyle miltanının örttüğü yerler arasında en az üç ton renk farkı vardı. Güneş gören yerleri amele yanığıydı. Tişörtünün örtemediği göbeğinde yer yer güneş lekesi vardı. Gözlerini sıkıştıran koca yanakları ise çilliydi. Yazın çalışırken çilleri iyice artar, yüzünün tamamını kaplardı, olgunlaşmış bir kayısıya benzerdi. Oldukça uzun ve bir o kadar da şişmandı. Yanaklarının kilosundan gözleri kısılmış, kalın gözlüğü yüzünden gözleri neredeyse kaybolmuştu.


Mahalleli ona şişko Mehmet derdi. Şöyle uzaktan bir süzüldüğünde çok da zeki biri olmadığı hemen anlaşılırdı. Bakışları boş davranışları anlamsızdı. Çok ağırkanlı bir o kadar da şaftı. Söylenileni anlamazdı zaten belki de işitmezdi ama onun bu sorununa çare arayan kimse yoktu. Çocukken dışlanırdı hep ama o farkına varmazdı. Çocuklar kilosundan ve zeka geriliğinden dolayı onu oyuna almaz, hatta zaman zaman taş ve sopalarla onu kovlardı. Bir keresinde atılan taşlardan biri gözünün hemen üstüne geldi, canı yandı Mehmet'in. Göz çukuruna kan doldu. Evin önündeki kaldırıma çöküp anası onu alana kadar ağladı. Zaten Babasının vefatından sonra anasıyla baş başa kalmıştı. Yani pek de çocuk olmamıştı Şişko Mehmet. Başlarda iriliğinden dolayı inşaatlarda amelelik yapmaya başladı. Sabahları anası namazdan sonra yatmaz Mehmet'e kahvaltı hazırlardı. Kahvaltısını yaptıktan sonra yola koyulur ikindi ezanına dek çalışırdı. Kafası çok çalışmadığından iş yerindekiler onu hep kandırır kendi işlerini ona yüklerdi. İri çocuk bedeni bu durumu taşıyamadı. Dizinden sakatlanınca oradan ayrıldı. Anası iş öğrensin diye onu terzinin yanına verdi ama şişko Mehmet'in ensesi o kadar kalındı ki ustanın söyledikleri ona işlemiyordu. Dolma gibi olan parmakları ipi tutamıyor, iğneden geçirip dikiş dikemiyordu. Ustası onu kovdu. Mehmet anasının yanına gelip oturdu. Evleri tek gözden ibaretti. Bir de avluda tuvaletleri vardı.


Sonra bir mezbahada işe girdi Mehmet. Koyunları ağıldan alıp getirir. Üç bacağını bağlar, koyun kesildikten sonra iki bacağına çengel geçirip asardı. Her seferinde tekrar ve tekrar koyunlara aynı işlemi yapardı. Koyun asmak için zeki olmak gerekmezdi. İriydi Mehmet, koyunları da severdi,onun için yeterliydi bu iş. Bazen koca öküzler gelirdi mezbahaya. Ayaklarına birer halka geçirilir, ardından çekip düşürülür sonra da kesilirdi. Şişko Mehmet ipi çekti mi düşüremeyeceği yoktu evelallah. Gündelik usulü çalışırdı. Kesilen hayvan başı para kazanırdı. Kazandığı parayı anasının çekmecesine koyardı. Bu sırada büyüdü Mehmet, kocaman delikanlı oldu. Artık ciddi bir iş lazımdı. Anası tanıdıkları araya koyup bir tuğla fabrikasında işe soktu. Mehmet sabah ezanıyla yola koyulur, akşama kadar kalıplardan çıkan sıcak tuğlaları kamyonlara taşırdı. Fabrikada bazen alay konusu olur bazen itilir bazense önemsenmezdi. Ama hiçbirinin farkında değildi . Çalışıp para kazanmayı bir de evin yolunu bilirdi. Gün batarken sigara tellendirmeyi ve ay başında maaşı yatınca kebap yemeyi çok severdi. Bir de Ayşe’yi çok severdi. Ayşe, akraba evliliğinden olma sekiz kardeşin altıncısıydı. Doğduğunda o kadar zayıftı ki eve gelen ebeler yaşamaz dedilerdi Ayşe için. Ama Ayşe yaşadı. On yedi yaşında koca bir kız oldu ancak Ayşe'nin de tıpkı Mehmet gibi aklı sorunluydu. Sokakta dolanmaktan teni simsiyah olmuştu. Annesi onu dışarıda görünce terlikle döve döve eve alır banyoda canını çıkara çıkara çitilerdi. Bir gün işten dönerken Ayşe'yi gördü Mehmet. Sokakta dolanan, çocukları kovalayan, kız kaçıran fişeğini duyunca kulaklarını kapatıp koşan esmer bir Kürt kızı. Ertesi gün dönerken yine gördü Ayşe'yi ama bu sefer Ayşe de Mehmet'i gördü. Sonraki gün tekrar baktılar birbirlerine uzaktan. Sonra tekrar ve tekrar. Sonra bir gün ay başında Mehmet Ayşe'yi kebap yemeye götürdü. Sonra da petek pastanesinde dondurma yediler. Akşam Ayşe eve dönünce annesi onu terlikle dövdü. Mehmet aylığını annesine verince anası şaştı. Çünkü parada eksik vardı. Ayşe etine dolgun bir kızdı. Hareketsiz olduğu için kilo alırdı ama genetiğinden midir bilinmez aldığı kilolar kalçasına biraz da memelerine giderdi. Mahalledeki delikanlılar uzaktan bakardı Ayşe'ye. Onun dişiliğine ve saflığına azarlardı. Sonra boş bulduklarında onu kandırıp eski boş bir eve götürürlerdi. Ayşe bu gençlerin ona ne yaptığını anlamazdı. Zevk almazdı acı da duymazdı. Hayatı yeterince bilemezdi. Adamlar boş bir evde üzerine çullanır, kıyafetlerini çıkarır sonra da sırayla ilişkiye girerlerdi. Hiç sesi çıkmazdı Ayşe'nin. Peki Mehmet olanları bilse ne olurdu. O da anlamazdı çünkü erkeklik ve dişiliği bilmezdi. Mehmet'in aşkı dondurma yemek veya bir sigara tüttürmekti. Bir gün Ayşe'nin abisine bir haber geldi. Boş evde bir kadın ve birkaç erkek halvet oluyordu. Abisi silahını alıp evi bastı. Şarjörü gelişine boşalttı. Ölenler kim, bakmadı. Kurşun yağdırdığı kadını hiç tanımadı. Öldürdüğü sadece zina eden her hangi bir kadındı.


Mehmet işten dönerken Ayşe'yi göremedi. Annesi Ayşe'yi terlikle dövüp banyoya sokamadı. Ertesi gün yine aynı. Mehmet her gün işten dönerken mahallenin başında Ayşe'ye bakındı. Ay başı geldiğinde kebabını kendi başına yedi. Sigarasını kendisiyle tellendirdi. Sonra dönüp eve geldi. Annesi koltukta uyuyordu. Uyudu, sabah kalktığında annesi hala uyuyordu. İşe gitti geldi. Annesi uyuyordu, evde yemek yoktu. Şişko Mehmet aç uyudu, aç uyandı ama annesi uyanmadı. Üç gün sonra kadınlar gelip annesini buldular. Annesi kalp krizi geçirmişti. Babasının yanına aile mezarlığına defnettiler.


Mehmet işe gitmeye devam etti. Kimse Mehmet'i yolda durdurup dondurma ısmarlatmaya götürmedi. Kimse Mehmet'i işe uğurlamadı. Yemek yapmadı. Bir hafta aç gitti Mehmet işe. Bir pazartesi tuğlaları taşırken başı döndü Mehmet'in tuğlaları taşıyamadı. Tuğlalar kamyondan kafasına düştü. Kafası yarıldı Mehmet'in. Hiçbir deneyim edinememiş beyni kafatasından dışarı aktı. Mehmet öyle şişmandı ki traktörle taşındı mezarlığa. Aile mezarına sığmadı Mehmet. Anasının ayağının ucuna gömdüler. İsmail Oğlu Şişko Mehmet.