Karanlığı döktüğün kuyudan yankı,

Göz pınarlarımdan sana sitem taşıyor

Sayfa sayfa kopartılıyor, incecik kalıyorum

İnce ve eksik

Eksik ve yıpranmış

Hafızamın baskısında hırçın bir fil ordusu

Yalnız ağrı vermek istercesine yaslıyken etime

Bir defa gelmiştin, kargaşayla birlikte

Kesiğin yüzünü yalayıp geçtiğinde opal

Sevgiler mühürlemiştim sevgine

Öyle yoğun, öyle vardın ki

Uyuduğumda kapanan gözler senindi

Buydu söktüren şafağı inlemesiyle

Buydu tutuşmuş ağzından alıp ağzıma,

Sakladığım, yuttuğum.

Bir defa gelmiştin,

Güçlükle aldığım nefesin hakkını ver diye

Korkmuştum gökyüzünden çekmeye gözlerimi.

Zamanımın en umulmadık sesiydin

Umutlar kuşanmış şehrin,

Tarihin bile sakındığı sularla yıkanmış olmalıydı

Bir tutsağın özgürlük hasretiyle oradaydın

Nemli, telaşlı adımların bekleştiği toprağa varmadan

Dönmeden sırtımı zeytin ağaçlarına

Sol yanımdan çatladım

Sızdırdığım sabahın ayazında bulacağım seni

Bulacağım sanmıştım seni

Parmak uçlarım çaresiz bir soru ile teninde,

Bu her şeyi saran sonsuz kollar senin mi

Bağışlayamam, ziyan olmuş bir hayalin

körpe yolcusuyuz çünkü

Sararmış perdeleri aşamam gün ışığına ulaşmak için

Bu incecik gövdemle, devirdim baş ucuma kondurduğun

o yaşlı saati

Yumruğum kaskatı kesilmiş, yorgun

Bir defa gelmiştin,

kalan ömrümce yoksun

Zamanı kır, sitemleri kör kuyulara akıttık

Ben senin evinde unuttuğun

İçli bir takvim yaprağıyım artık