Siz

Süslü kelimelerin ışıltılarında

parlayan deniz kestaneleri,

Siz

Bin yıllık şarap gibi kadehlere

doluşan üzüm taneleri

Eskimeyen cümbüş aynalardan

Suretleri birer birer kaybolan

Siz


Yüzündeki eski çizgiler bin yıllık

kültürü alabora eden sizler

Yok musunuz siz,

Kime bu çalım, kime bu eda

Hala en iyi bilen siz

Hani adalardan, modalardan

gelen sesiniz

Raks eden ince belli zarif kadınlar

Ve İstanbul beyefendisi

Siz yok musunuz siz


Şimdi araba çalıştı, motor sesi:

Hrrr, hrrrr, hrrrr

"Buyurun efendim hazır"

"Al bakalım evladım"

Sonra,

Har, hur, hurrrrr


Zaman bir gün değişecek

Bu devran ne zamana sürecek

Ne eşit olduk, ne eşit doğduk

Nazım'ın dediği gibi

''Haftada bu sofraya et gelir

Çocuklar eve işten iskelet gelir''


Şimdi oturmuşum bir ağaca dayadım sırtımı

Seyrediyorum gecenin yıldızlı karanlığını

Küçük bir ümit yeşeriyor içimde

Bir gün, elbet bir gün

Her doğan çocuk

Yaşayacak,

Gülecek,

Koşacak

Aynı olacak

Ve biz o güzel

Günlere

Uyanacağız