Bugün dünyanın en kötü adamıyım.
Hane bir taş gördüm, çenesi titriyor, içinde patlayan çanaklar var, kırılmış tabaklar ve demlenen sessiz şeyler. Sessizliğe dayanırsam, eğer ona sığınıp kafamı yaslarsam daha bir kolay olacak her şey diyen bir fısıltı var ruhumda. O ruhu gömecek bir laf çıktı ağzımdan, bir bıçak belki de. Kelimelere sığınıyorum. Sarar mı yaranı, sarılmak istiyorum sana özür dilerken gözlerin pek yabancı bakar bana oysa. Sanki tüm anılar birikmiş, diğerine taşıp bir nehir gibi akıyor; okyanusa buluşmasına izin vermeyeceksin. Seni orada bekliyor. Sanki sen bu hikâyeyi daha önce kendin yazdın ve şimdi karşında bir soytarı canlandırıyor. Terk edecek, biraz bıktı senden, çocuksu gülüşün içten bir parazit. Kapat ağzını. Kapat ışığı. Duyduğun bu mu?
Bugün bir katil gibiyim. Kelimelerim öldürdü seni. Özür dilerim. Sizlerin dünyasına katılmış bir gölgeyim. Karanlıkta bırakma beni. İşte ben buyum, kelimelerden ibaret… Şarkı söylesem hala düşer misin? Sana daha iyi bir dünya hayali ile koşa gelsem kapıyı suratıma çarpar mısın? Köşe yığılıp ağlayan kim, umutların mı yoksa sessizce ölmesini beklediğin korkaklığın mı? İşte o vakit güneş sana parlayacak, bir an, bir tutulmayı beklemek. Cesaretle atıldığın doludizgin sıradanlık, işte o seni cesur hissettirecek. Ne saçma.
Sigaram üst üste sönüyor tatlım. Kahvem soğuk ve hep yavaş içiyorum. Çaydanlıkta ısınan su bu gece hızlı fokurdadı. Bekledim bende çıplak ayakla. Ayaklarım buz kesti ve ben bekledim. Biraz kendimi yumruklamak istediğim oldu. Sert bir yumruk, erkek gibi hane.
Zaman öldürdüm sen uyurken. Öldürmekte iyiyim bu gece; elim şakağımda sessizlikle kaderimi paylaştım. Hüzün her yerimde, sis gibi çullandı üstüme ve sonra bir horlama gülümsettirdi beni. Çocuksu ve duymaktan asla sıkılmayacağım bir ezgi gibi dolandı ruhumda. Şimdi biri taş atar, çamlar oldu olası kırık, hep rüzgâr dalaşır, serseri yağmurlar dadanır. Biriler hep yanı başımızda. Gölgende kaybettiğin ışıktan faydalanır, kafanda çuvallarla taşlar var, ağızlarını kapatmış biri hep sokağa atmış ve sokakta olduğun için ayıplarmış. Biri hep yanı başımızda.
Ben boş sayfalarda konuşan, sen sessizlikte haykıran…
Bir zamanlar akan nehir kirlenmiş dediler biri. Kirlisin. Gülüşünde çaresizlik var. Al sana mendil. Kurtul ondan. Sıradan olanın sıradanlığı, sende olmayan bu. Belki ressam seni çizerken daha az renk kullanmalıymış, daha az bir gri olmalıymış bakışların; cesurca değil ölçüp biçmeliymiş göbeğinde ki her bir kıvrımı. Ne ayıp, edepsizlik bu!
Tüm söylenenler bir çizgi gibi yol alıyor, terzinin alnında ter birikiyor, canı çay ister. Elinde iğne. Diktiği, hayır, yamalağı bir çocuk anısı; buğday tarlasında koşan bir çocuğun kahkahası mı ne. Suratında rüzgâr dans ediyormuş, bir yerde dayak yediği, düştüğünü hatırlatan şarkılar çalıyormuş. Sessizlikle gecen zamanda sessizliğe karışıyormuş. Otların ardına, dikenli çalıların ötesine, içine girip kanlı vücudunun gözlerden uzak olmasını diliyormuş. Çocuk bunu arzuluyormuş.
Sen çocuktun, gözlerinde parlayan merak peyda olduğunda oyuncaklarına anlatmadın mı? Duvardan akan çığlıklarda gözyaşı hayal etmedin mi? Sen çocuktun. Yarın uğursuzlukla dolu bir masal kapını çalmadı. Şimdi yaş aldın, sırtında bir gölge. Sorarım sana, gölgen nerede?
Bugün ıssız bir gece kol geziyor odalarda. Gözlerim nemli çünkü sanırım kelimelerde terk etti beni. Ne yazacağımı bilmiyorum. Satırlar durgun, dalgalarını çalmış, öteye fırlatmışım gibi hissediyorum. Saçlarını okşamak istiyordum oysa eve, yuvama gelirken. Birazcık güldüğünde dişlerimin arasında bir tutam sen kalmandı dileğim. Gülümsemeni aldım senden bu gece. Yıldızlar ayıplasın istiyorum beni, ayağım buz kesin fokurdayan çaydanlık sonsuza kadar durgun kalsın…
Ne yazmalı. İçimden geleni süslemek, güzelce biçim verip sana vermek mi dileğim, seni etkilemeye çalışmak mı yoksa yanında biraz daha soluklanmak için mi? Bilmiyorum. Yeter belki bu kadar kelime. Sona yaklaştığını hisseder ya insan, noktayı koyup yatmaya gider ya. Hisleri artık siyah şekillerin içerisinde anlamlıdır. Vicdan kâğıda dökülmüştür. Ama sadece mürekkep döktüğümü hissediyorum.
Ve
Özür dilemek istiyorum.
Ben, senin sizlerin olmak istemiyorum.