Bugün de soğuk bir kış günü. Kış günlerinden sıcak olmasını beklemek de biraz tuhaf olurdu. Sıfırın altında 5 derecede üşüyoruz ama sıfırın altında 15 dereceden sıfırın altında 10 dereceye gelince sıcak oldu diye seviniyoruz. Döviz kuru gibi düşünün. Yaz gelsin de ısınalım değil mi? Yaz geldiğinde de kışı arayacağız. Hep aradık. Gidenleri hep aradık ama kalana “Niye kaldın?” bile diyemedik. Kalana sorulmaz zaten bu soru da. Kalmışsa senin için kalmıştır. Kendi çıkarı var da bunun için kaldıysa eğer Allah’ından bulsun. Kalmak zordur bu yüzden kendi çıkarı için de kalsa kalana mahcup olma durumu vardır. Giden, gittiği için suçlu ilan edilmemeli. Gidenin peşinden gidemediğim için soramadım ama onun da kendisine göre bir açıklaması vardır. Hiç kimse haksız olduğunu düşünmez bu dünyada. Gitmek de zordur belki de. Ben o soğuk kış gününde kalan oldum. Sevdiğimin tabağındaki son lokmaydım sanki arta kaldım. Anneannem her zaman son lokmayı da ye günah olur arkandan bakar, ağlar, derdi. Kalan hep bakıp ağlıyormuş. Ben kaldım. O son kaşık bir türlü gelmedi. Soğudum. Bayatladım. Kokmaya başladım. En azından gömseniz dedim ama o da olmadı. Hala bir umut ocağa tekrar koyarlar da ısınırım yeniden doğarım dedim ama yine olmadı.


Soğuk kış günüydü. Arkadaşlarımın hepsi dağılmıştı. Yılbaşı kutlaması yapacaklardı. Aslında yılbaşını kutlayan kimse yoktu. Yılbaşı bahanesiyle eğleneceklerdi. Senede bir, bir şey yapıyoruz yalnız bırakma bizi diyorlardı. Evet, bana dediler. Tam tamına yedi kişilerdi. Benim yokluğum onları yalnız hissettirecekmiş. İşte böyle de önemli biriyim demeyi çok isterdim ama değilim. Asıl yalnız kalan bendim. Kimse kalmamıştı. Onların bütün derdi iki ayrı masaya okey masası kurulduğunda bir takımın üç kişi kalacak olmasıydı. Okey oynamaktan da nefret ederim. Taşları karıştır, diz, dağıt ve oynamaya başla. Oyun başlamış taşlarımı tahtaya özenle dizmeye çalışırken oyunu bitiren oluyor. Taşları iyi karıştırmadık diyeceğim ama kollarımla çember çizmekten yoruldum. Şanslı bilmem ne demek istiyorum. Bu şans bende de hiç olmuyor işte o yüzden okey bana göre değil.


Soğuk kış günüydü. Dedim ya, arkadaşlarımın hepsi gitmişti. Ben kalmıştım sadece. Bana arkadaşlık eden sigaram, şarkılar ve bir bardak kahve vardı. İkinci bardağı da içersem kalp atışımın hızlanmasından korktum. Karton bardakta içmiştim. Dibinde biraz bıraktım ki küllük görevi görsün. Sigarayı çok içeceğimi düşünerek iki paket almıştım. Öyle de oldu içtikçe içiyordum. Şarkılar değiştikçe sigara yakmak istiyordum ama buna bünyem de izin vermedi. Pencereyi bir süre için açmak istedim. İçeride sigara içilmemiş de ateş yakılmış gibiydi. Pencereyi açmamla birlikte tüm duman pencerenin karşısına toplandı. İçim titremeye başladı. Canımı sıkan şeylerin içimi titretmesi yetmezmiş gibi dışarıdan düşman gibi saldıran soğuğu hissetim tüm vücudumda. Hırkamı üzerime geçirdikten sonra yorganın altına girdim. Bir sigara daha yaktım. Duman, hızlı hızlı dağılarak kayboluyordu. Dumanı kendime benzetmiştim. Her şey yolunda giderken bir anda herkes, her şey hızla yok olmuş ve ben de hangisinin peşinden gideceğimi bilmeden böyle dağılmıştım. Her bir parçam bir yerde arayış içerisindeydi. Birbiriyle karşılaşan parçalarım, birbirini tanımayan insanlar gibi kafasını çevirip geçiyorlardı. Dumanlardan tek farkım aradığım şeyler içerisinde birisi vardı ki bunu bulursam diğer dağılan dumanlar umurunda olmadan yaşayabilirdim. Ancak bunu bulmama imkân yok gibiydi çünkü gidiyordu.


Soğuk bir kış günüydü. Ellerim titreyerek mesaj yazıyordum. Ellerim soğuktan morarmaya başlamıştı. Vücudumda da bir titreme vardı ama bunun soğuktan olduğunu söyleyemeyeceğim. Kaybolmak istedim. Bir yandan mesaj yazarken bir yandan da yeni tanıştığım bu şehrin hiç girmediğim sokaklarında hızlı adımlarla geçiyordum. Hiçbir tabelaya bakmadan yürüyordum. Sanki gidenin peşinden gidermiş gibi yürüdüm. Bu şehirde bile değildi. Belki de bu şehirde olmadığı için mesaj yoluyla ayrılmayı tercih etmişti. Arasaydı en azından diyeceğim ama belki de “bitsin istiyorum” derken sesinin titremesinden korktuğu için aramadı. Aramış olsa ben zaten konuşamazdım. Gözyaşının beden bulmuş haliyim. Konuşmaya başlamadan durumu sezdiğim anda ağlardım. Mesaj yazarak yürüdüğüm esnada zaten bilmediğim sokakların kaldırımlarında gözyaşlarım buz tutmuştu.


Soğuk bir kış günüydü. Veda vakti gelmişti. Yapabildiğim ne varsa yaptım. Gitme bile dedim. Gitme demek sorumluluk ister. O sorumluluğu yüklenmiştim ve böylece diyebilmiştim. Yine de benim böyle bir sorumluluk alacağıma inanmamış olacak ki kabul etmedi. Bilmiyordu ve ikna etmem oldukça zordu. Yanındayken “hiç gitme” dememle şu an “gitme” demem arasında aramızdan olan mesafeden daha uzak mesafe vardı. Şans bile istedim. Utanmadan bunu nasıl istedim hâlâ bilmiyorum. Her seferinde “anne beş dakika daha” der gibi “son bir şans” demiştim. Hepsinde de o şansı vermişti ama bilirsiniz anneler kapıyı kırarcasına ve ismini haykırırcasına odana girdiğinde bir saniye bile isteyemeden yataktan fırlarsınız. Aynen öyle oldu. Bu kaçıncı şans istemen dediğinde hiç şans istememişim gibi davranmaya başladım. Sanırım o an utanma başlamıştı diyeceğim ama kendime verdiğim şansları kullanarak birkaç kez daha dedim. Hiç kaybetmek istemediğin birisini kaybettiğini anladığın esnada utanma, gurur gibi hiçbir şey kalmıyormuş insanda. O soğuk gecede bu duygularımı da yitirdim ama nafile.


Soğuk bir kış günüydü. En çok sevdiğimi kaybettim. Gece yarısı olmuştu ve gitmişti. O gün sabah olmayacak gibiydi. Ay, kımıldamıyor gibiydi. Sabah olmasını istediğim de yoktu. Yeni bir sabaha onsuz uyanmak benim yaşayabileceğim en büyük işkenceydi. Kaldırımlara donmuş gözyaşlarımı takip ederek tekrar evime gelmiştim. Koşarak odama geçtim ve yatağıma attım kendimi. İçerisinin dışarıdan bir farkı neredeyse kalmamıştı. Pencereyi açık unutmuştum. Pencereyi kapattım. Sigara yaktım. Gelirken iki paket daha sigara aldım. İkimizin şarkısını açayım gibi duygusal şeylere girmeden en acı türküleri açtım. Ağlamıyordum. Tuhaf bir şekilde etrafı izliyordum. Sigara içmekten başka bir hareket etmiyordum. Soğuk olduğu için yorganı iyice çekmiştim, üzerime. Karton bardağın dolduğunu hissediyordum ama sigaramı söndürmemeye devam ediyordum. Öksürmeye başladım. Kalbimde ağrılar hissetim. Sağa sola döndüm yatağın içerisinde. O ara nasıl olduğunu bilmeden uyumuşum. Uyandım. Gözümü açmaya korkuyordum. Aydınlığı gördüğüm an sımsıkı kapatmıştım gözlerimi. Gözüm kapalı bir şekilde telefonumu buldum. Avucumdaydı ama gözlerimi açıp bakmaya korkuyordum. Eninde sonunda açacağımı bildiğim için derin nefesler alarak hazırlanıyordum. Hazır hissetmemiştim henüz ve nefesimin yarısındaydım ki açtım gözlerimi. “Günümüz aydın olsun.” yazmıştı. Soğuk bir kış günüydü ama benim üşümem geçmişti.