İçim kalabalık bir sokak. Türlü türlü insanlar geçiyor sokağımdan, nice ayrılıklara, acılara şahit oluyor köşe başlarım. Bazen çocuklar top oynuyor sokağımda, köşe başında bir çocuk oyuna karışamayışının sancısını çekiyor. Ne zaman top oynayan çocuklar görsem sevincim hüzne bırakıyor yerini. Bazen bir pamuk şekerci dolanıyor sokağımda, nerede yoksul çocuk varsa hepsine dağıtıyor pamuk şekerlerini. Ben ne zaman bir pamuk şekerci görsem mutluluk zannediyorum. Sonra günün belirli vakitlerinde yapayalnız biri geçiyor sokağımdan, kaldırımlara dokunuyor, başını kaldırıp göğe bakıyor ve günde bilmem kaç kez yaptığı şeyi bir daha yapıyor, titrek elleriyle gözyaşlarını silip, göğe bakıp iç çekerek koşar adımlarla gidiyor sokağımdan ve ben onu ne zaman görsem “yara” zannediyorum. Bunca kalabalığa, bunca duygu karmaşasına şahit olan, kulağı olan, gözü olan, hisleri olan ama dili olmayan bir sokak benim içim.