Kapı eşiğinde kristal taşlarıyla ölü bir avize var

Son nefesinde adını söylemiş

Gecenin geç gelmesi bundan!

Kumandanın soluk tuşları ve basık tavan,

Belki de bu bunaltı bundan!


İkinci el sandalyem ve alçılarında duvarın sardunyalar

Burnumu acıtan duman

Göğsümde canlanan ateşin kulpundan

Yufka yürekli salıncağım, bağlayacağım kendimi sana

Bugün salonda dört kişiyiz ben, sandalyem, avize ve urgan


Cam tıkırtılarının irkiltisiyle uyuyamaz çocuklar

Belki de gözlerindeki ıslaklık bundan!

Yaşamak işte dedi, yanılgıdan

Yaşlanmaktayız şimdi bugün ben, sandalyem, avize ve urgan


Alçak ayaklı sehpanın üzerinde yarım tüten tütün ve çeyrek yavan ekmek

Belki de bunlar otuzumdan

Gelecek denen kaygıdan avucumda ne kadar kaldı ki...

Büyütsün diye on ikiye dek güneşi

İşte tüm şafak sökmeleri çocukların

Yıpratmak ise biz dördümüzün

Yani ben, sandalyem, avize ve urgan


Duyulmamış şey faytonların tahta tekerlerinin takur tukur sırtımdan sokağa dökülüşleri

Bir gökyüzü benim zayıf belim

Kamburunda silik renkkuşakları maviden ve kırmızıdan hallice

Nedimelerin buruk gülümsemeleri pembe çiçeklerinin yüz çevirmeleri ve inançsızlık yarının turunç yanına


Hep işte ben, sandalyem, avize ve urgan


Bizim suçumuz.

Müziğin suskunluğu ve hayatın esleri çöküyor içime

Herhalde gidilmelerin vedasızlığı korkudan değil suskun erteleyişlerindendir

Boğazımda birikerek yutulmaz hale gelen acı, kusturuyor artık

Sesimdeki yorgunluk bundan!

Hüzün doldurmak bardağa, biz dördümüz için

Ben, sandalyem, avize ve urgan


Sırtımdan esen yel pencere boşluklarından çıkıp gelerek,

Tenimi zatürre ve sıtma ile dolduruyor.

Nemli duvarlardan sarkan sözcükler hayaletlerin en kutsal kitaplarından

Bu hayaletler ki yağmurun hayaletleri ıslaklar,

Donmuş elleri değiyor ellerime

Ürperiyoruz beraber ben, sandalyem, avize ve urgan


Saatin sessiz ilerleyişi ve duvardaki durgunluğu çöküyor tepeme

Sabırsızlık en beklenmedik zamanlarda can alır

Korkuyor sandalyem, avize ve urgan

Ben irkilmedim bile

Gözyaşı döken ben değilim sandalyem, avize ve urgan


Yine de bilmek istedim hava durumunu yarın sabahın

Ve merak ettim burç yorumlarını astroloji köşelerinin

Yine de gezmek istedim sokağını, yalnızlıklar ülkesinin

Çiçek koklamak...

Ama yersizdi yaşam doldurmak iskeletimin boşluklarına

Karşı çıktık dördümüz de ben, sandalyem, avize ve urgan


Küskündü meteoroloji bize

Küskündü gezegenler

Terk etmişti ülkem beni

Solgundu tüm son çiçekler

Kasvet, inmişti çoktan tanrının ayaklarının altından yeryüzüne

Yersizdi yaşamak anlamak kadar

Son kez dokundum avizemin kristal taşlarına

Okşarcasına sessizce tangırdadı bileklerimde,

Bileklerin geldi aklıma...

Keder bizi dürtüyordu artık

Terk ettik ve rafa kaldırıldık beşimiz de

Ben, sandalyem, avize, urgan ve anı


An ki süratle düşen şelalenin taş patlatması

Göz kararı bir fincan çay,

Ceketimin yamaları

Geçerken ihtişamlı bir binanın karşısında duyulan bir piyano resitali

Savaş kadınlarının saç örgüsü

An ki bir çocuk ağlaması, ömür bocası