sekiz mart... evet, meşhur sözcüklerin her yeri süslediği gerçeklikten epeyce uzak o gün! sözcükleri süslemeyi severiz, öyle ya cumhuriyet devleti dahi yetki beyanlarını süslü sözcüklerden yana kullanır. elbette yargılamaktan çok öte bir yazı ancak varile sıkıştırılmış bedeni, beyaz tülbenti failini aklayan yedi günü ve daha nicesini çerçeveli ekranların bir kaç dakikalık yer vermesiyle sineye çekmek artık güç doğrusu. dünya kadınlar günü... güzel sözler, iki demet çiçek ve yirmi dört saatlik tebessüm! evet, reklamın her türlüsü makbul; devamı yirmi dört saat sonra anıt sayacında...

dünya küçüktür ki cumhuriyet devletinden bir tam tur ötede, rejiminin bedelini saç teliyle cebelleşenlerin silüeti canlanır. oysa bir tam tur evvelde kürt dilinden bir aforizma; jin, jiyan, azadî! elbette süslü sözcük atıflarımla çelişmiyorum. çerçeveli ekranların ardı sıra, asıl sekiz mart tasvirinin jin, jiyan, azadî kesitini paylaşıyorum. kadın, yaşam, özgürlük. şuna değinmek isterim ki güzelleme değil, cumhuriyet ve anıt sayaç acı gerçeği arasında sıkış tepişliğe bir soluk sadece. yüreklere nasıl da umut serpiyor değil mi? daha yüksek sesle, daima; jin, jiyan, azadî!

mezar taşlarının soluk renginde kaybolan adlarımız, başarılarımızın listelerini süslesin. yakasız mintanların ağır geldiği bedenlerimiz kendi dünyalarında canlansın. özgür yaşamda kadınlar olarak bu evrene daima renk katmak dileğiyle.