Bu farkındalığı bir zaman diliminde yaşayabilecek bir imkanım olmadı. Bunun sebebi de yaşadığım çevre, sistem, beklentiler ve hedeflerim. Hiç birisi bu farkındalığı yaşamak için müsait değildi yani yaşama elverişli bir değildi de diyebilirim. Peki bu farkındalığı ve algıyı yaşayabilecek bir zaman dilimi ne zaman vardı, doğru insanlar ve doğru seçimler. Peki bu farkındalık neydi yani bu kadar kıymetli mi?

Aslında evet bir hayat haline getirebilecek kadar kıymetli bir farkındalıktı. Bu dünyanın içerisinde var oluşu ve çağ açacak olan bir kolektif bilinci oluşturabilecek kadar büyük bir farkındalıktı. Bilgi birikimi ve hayata bakış açısı ile dünyada yaşayan insanların her zaman olumlu ve geleceği hesaba katarken sistemin bizlere bırakmış olduğu kelimeler ile değil de kendi kelimeleri ile yaşatabileceği bir farkındalıktan bahsediyorum.

Bu farkındalığı özel kılan şey dünyayı sistemin bizlere bıraktığı hayalleri değil de varoluşumuzun hayalleri ile düşünebilmek. Her hayal gerçekleşmeyi bekleyen birer zihinsel görüntüdür. Bu zihinsel görüntüyü gerçekleştirebilmek ne kadara mal olur, o da tabi fikrinizin sistem içerisinde ne kadar ettiğine bakar. Bir kitap yazmak bunun için en akıllıca çözümdür, sistem özgün olan fikirleri de kendi bildiği kelimelerden insanlara satar o yüzden hayallerimizden oluşan güzel fikirleri dünyaya satarken aslında sistemin zorbalığına uğruyoruz. Dolaylı yollardan zorunda bırakan kurallar koyan sistemimizin bizlere sunmuş olduğu bir hayat var ve bu hayatın içerisinde insan duygularının da sisteme hizmet etmesini isteyen ticaret silsilesi var.

Kuantumda var oluşumuzun yansımalarını görebiliyoruz, peki kendi gerçekliğimizde varoluşumuzun yansımalarını görebiliyor muyuz? Aslında dünyada bile görebiliyoruz burada sorulması gereken soru şu olabilir. Televizyonda ya da telefonda gördüklerimize dijital karşılayıcı dersek ve bu dijital karşılayıcıların üretim noktasında insanlar olduğunu düşünürken dünyada karşılaştığımız olayları ya da dünyayı ilgilendiren olayları da insan üretimi mi yoksa tanrısal bir bilinç mi gerçekleştiriyor?

Buradaki cevap aslında dijital karşılayıcılardaki bir filmin yapımı nasıl insan üretimi ise dünyada bir bakıma en azından yaşanan olaylar bakımından ya da olayların olgulara, olguların kavramlara, kavramlarında argümanlara çıkarttığımız bir silsilemiz var bu silsilede özgün bir yaratımı olmayan sürü insan fikirleri silsilesi var. Bu silsilenin içerisinde ne kadar özgün olursak olalım, sistemin bizlere sunmuş olduğu alfabe ile ilerlemek zorundayız alfabe derken küçümsemeyin insanların anlayışını belirleyen kelimeler var ise bu kelimelerden para kazanmaya çalışanda bir sistemimiz var.

Dünyada insanların kaybedecek bir şeyi kalmayan insan sayısı artmaya başladı bir oran belirleyecek olsaydık yaklaşık dünya nüfusunun %10’u kadarı tehlike arz ediyor. Peki tehlike arz eden %10 bir diğer %10’unada tehlike arz eder tabi en aza indirgeyecek olsaydık bu oran yapılabilirliğine göre değişkenlik gösterebilir. Dünya nüfusunun %20’sini ilgilendiren şu anki zamanımızın içerisinde bizlerin hayatını kurtaran şeyin ne olduğunu düşününce aslında insanların dünyada neden var olduğunu da anlamış oluyoruz aslında. Evet söylüyorum arkadaşlar yıllardır bizimle birlikte yaşayan ama hiçbir zaman farkındalığını ya da ne işe yaradığını anlayamadığımız bizlere sunulan bir mucizeden bahsediyorum. Dünyayı kurtaracak olan bir mucize insanları daha iyi hale getirecek %20’nin tehlike altında kalmadan yaşayabileceği bir mucizeden bahsediyorum. Bahsi geçen husus evrenimizin yaratımındaki almış olduğu rol kutsal kitaplarda bile geçer o denli önemli bir mucize, evet açıklıyorum onun adı

‘’Duygular’’


Duygularımızın bizlerden sömürülerek kuantumun içerisinde kendi varoluşumuz için kullanmamız gereken duygularımızı toplumsal olayları tetikleyerek bizlerin farkındalığını yaşamadığımız olayları bizlere yaşatacak içgüdülerimizi bizden daha iyi bilen bir sisteme duygularımızı son akşam yemeğine heba ediyoruz. Sistemin içerisinde sınırlandırılarak bırakılmış olan bilgileri yaşatarak bizlerdeki asıl mucizenin ne olduğunu bizlere kuantumun unutmak olduğunu hatırlatarak ki bu cümleyi her kullandığımda en son hissettiğim duyguyu unutuyorum bu da aslında bir nevi ispat olmuş oluyor. İnsanların varoluşu gereği hissetmek, dokunmak, sevmek ve sevilmek gibi edilgen içgüdüleri var peki bu içgüdülere verilmesi gereken önemden daha azını verenin kaybettiği savaştan haberi olmayan milyarlarca insanın daha haberi bile olmadığı duyguları bizlere geri nasıl satıyorlar.

İnsanlar varoluşları gereği hücreleri içerisindeki enerjiler ile bir mucizenin kaynağı haline gelir, bu hücrelerden çıkan enerjiler gibi zihnimizde aslında bir enerji huzmesidir. Zihnimizdeki oluşan düşüncelere bir yerlerde tezahür etsin diye yaratılmış olması aslında dünyanın sınırlı kelimelerle bırakılan insanların kötülüğü ne kadar kolay yapabilir oluşuyla da alakalı. Kaybedecek bir şeyi kalmayan insan sayısı artıyor çünkü kullandıkları kelimeler azalıyor. Sistemin kelimeleri içerisinde oluşturduğumuz her duygu ve düşünce sistemin bizlere olduğumuzdan daha kötü hayatlar yaşatmasına sebebiyet veriyor.

Peki çözümü nedir? Yani %20’yi nasıl kurtarabiliriz. Geriye kalan %80 A harfini düşünürse %20’si A harfinden çıkacak olan düşünceler ile ilerler peki o düşünceleri belirleyende sistem ise aslında varoluş yaşayamadan ölen milyarlarca insandan bahsedebiliriz. Çünkü her insan kendi içgüdüsü içerisinde hayatı yaşanabilir kılmak istese de son akşam yemeğine hazırlar kendini. Her şey son yediğimiz yemeğin daha iyi olması için miydi?