Saat 00:30
Yazmalı mı gitmeden önce yoksa sessiz sedasız mı gitmeli diye düşündüm son günlerde. En azından bir açıklamayı hakkettiklerini geride kalanların… Herhangi bir yerden hayatıma temas etmiş herkes bu yaptığımı öğrenince ‘neden’ diye sorgulayacak, bunu biliyorum. Zahmet edip soruşturmasınlar diye yazıyorum bu satırları. Yaşarken görmezden geldiğiniz gibi arkamdan da görmezden gelin olur mu? Kimse mesul değil ama herkes suçlu. İmzamı atarım.
01:15
Akşam koltuğuma oturmuş, hafif tempoda çalan müziği dinlerken düşündüm. Kararımın kesinliğini sorguladım. Artık zamanı gelmişti. Daha fazla bulanmanın ve daha fazla tiksinmenin anlamsız olacağı kanısına varmıştım. Fazlalıktım sadece. Kendime dair hissettiğim en güzel tanım buydu. Fazlalık. Ben yalnızca kendimleyken değerliydim. Birinin yanına çıkınca fazlalık oluveriyordum. Bu gece bu fazlalıktan kurtulacaksınız.
01:48
Sona yaklaştıkça hislerimin nasıl olacağını merak ederdim hep. Sonun farkına varamaz çoğu insan. Uykusunda ölenler mesela. Hayata dair son anımsadıkları uykuya dalmadan öncesidir. Hayatın tadına varmışlardır belki ama sonun tadına varamazlar. Ben tam tersi şekilde yaşamak görevini yerine getiremedim layığıyla ama sonun tadına varacağım. Son yaklaştıkça oluşacak hislerimi merak ediyorum. Bu gece son olacak. Benim için yani. Gecelerin sonu değil yaklaşan, benim sonum. Korkmanıza gerek yok...
02:13
İçimden sevdiğim şeyleri yapmak geliyor. Sanırım son anlarımın zevk içinde geçmesini istiyorum. En sevdiğim müzikleri açıyorum arka arkaya. Bir sigara daha yaktım. Umarım yazarken unutmam küllükte. Ziyan etmek istemem son sigaralarımı. Tuhaf şekilde sigaranın israfının peşine düştüm, koca bir ömrü israf eden ben değilmişim gibi.
02:48
Yağmur çiseliyor. Mutluyum. Son mektubumda mutluluk içerikli bir şeyler yazacağımı tahmin etmezdim. Evet yağmur çiseliyor. Eğer önceden seçme hakkım olsa yağmurun hafif çiselediği bir gecede hayata veda etmek isterdim. Bir işaret mi bu? O gece bu gece işte. Şu yağmurda biraz yürüyeyim, eve dönüşüm sonum olacak.
03:14
Islanmanın verdiği keyifle yürüyorum. Tanrım, ne büyük mutluluk. İçim kıpır kıpır. Şu halimi gören birisi beni hayat dolu zanneder, oysa ölüm doluyum.
03:26
Sahile süzüldüm dik yokuştan. Bankta oturdum. Pantolonum ıslandı oturunca. Ne önemi var ki? Normalde olsa kızardım kendime ama şu an bir şey ifade etmiyor benim için.
03:35
Yarın kaygısı yok üzerimde. Kuş gibi hafifim şimdi. Demek üzerimdeki ağırlığın bir sebebi bu yarın kaygısıymış. Bir isyan değil bu yaptığım, kaçmak. Kaçmak en büyük isyan değilse eğer.
03:51
Ah düşünceler. Düşündükçe aldığım keyiften başka hiçbir şey vazgeçiremez beni bu gece. Ne bir kadın ne de çanta dolusu para. Tek istediğim düşünmek. Yarın sabah, yaptığım şeyi öğrenince nasıl tepki verecekler acaba?
03:56
Üzüleceklerin sayısı az olacaktır. Ailem, yakın arkadaşlarım belki. Alacaklılar olsa onlar da üzülürdü. Bana değil de alacaklarına. Eski sevgililerimin duyacağı pişmanlık kadar sahte olurdu üzüntüleri. Sahi eski aşklarım ne yapacaklar acaba? En temiz duygularımla oynayıp aldatan mesela? Pişman olur mu sizce? Yoksa tam zamanında yollarımı ayırmışım diyerek delirdiğimi mi düşünür? Şu satırlar olmasa aklıma geldiğini bile bilmeyecekti. Bana yaptıklarına rağmen yolu açık olsun. Dünyalık zevklerde sürüklenip dursun. Bu dileğime bile düşünmeden sevinecek, zavallı.
04:00
Son anlarımda özgür hissediyorum kendimi. Yarın kaygısından kurtulmuş bir özgürlük. Hayatı bir satranç tahtasına benzettim hep. Ben ve benim gibiler piyon olduk. Bir çember vardı bizim için çizilmiş. Oraya atıldık daha doğar doğmaz. O çemberde bir kare ilerleme hakkımız oldu hep. Fazlasını gitmeye çalışıp başarılı olanlar çemberin dışına çıkıp sırasıyla fil, at, kale ve en son vezir olacaklar ve sınırsız hamle şansı bulacaklardı hayatta. İstedikleri an istedikleri yere gidebilen, istedikleri kadını parayı basıp elde edebilen insanlar. Başarılı olamayanların elinden piyonluğu dahi alınıyor ve satranç tahtasının yüzeyindeki karenin ta kendisi oluyorlardı. Gelen basıyordu üzerlerine, giden basıyordu. Ben hiç denemedim ilerisini. Hep tek hamle, tek kare gidebildim. Kaçta kalkacağımdan, kaçta yemeğe gidip hatta kaç dakikada yemeği yemem gerektiğine kadar başkaları karar verdi. Ama bu gece bu son bulacak. Bu gece ben şah oldum. Bu gece bütün vezirler bir araya gelse beni mat edemezler! Bu gece satranç tahtasına darbe yapıyorum. Heyecanlanmaya başladım. Özlemişim bu duyguyu...
04:56
Günün ilk ışıklarıyla birlikte yapacağım, karar verdim. Köşedeki caminin bahçesinde, sabah ezanını dinleyeceğim. Sonra hiçbir sese maruz kalmadan eve gideceğim. Vicdanımı rahatlatmak değil bu, yanlış anlamayın. Sabah ezanını dinlemeyi sevmişimdir hep. İmkanım olduğu halde hiç konserlerine gitmeyip radyoda çalınca sevinçle dinlediğim sanatçılar gibi. Bahçeye girmek nasip oldu, içeri girmek değil. Bu gece zamanı öne alacağım ve bana tanınan yaşama hakkını yine kendim gasp edeceğim. Keşke bu konulara girmeseydim. Son anlarımın daha huzurlu olmasını isterdim.
05:38
Az önce eve döndüm. Dönmeden önce dinledim ezanı. İçeri giren birkaç yaşlı amcayla selamlaştık. Son görüştüğüm kişiler olduklarını bilseler ne yaparlardı acaba? İçeri gireceğimi düşünerek tebessüm ettiler. Ya gerçek niyetimi bilseler, yine tebessüm ederler miydi?
05:51
Artık zamanı geldi, hissediyorum. Oysa daha yazacak ne çok şey var. Kalabalıklar arasında umutsuz, karamsar, yalnız ve sessiz birisi oldum hep. Konuşmayı çok sevmedim hiçbir zaman. Ama dinlemeyi sevdiğim için yakalayan oturturdu karşısına. Kimsenin dinlemeye tahammülü olmadığı için beni seçerlerdi, yoksa bana kim ne anlatsın. Ben anlatmazdım, anlatsam da kimse dinlemezdi zaten.
05:59
Sabah oluyor. Hala yapamadım. Kararlı ama ürkek bir haldeyim. Son sigaramı içtim az önce. Son bir kez balkona çıkıp temiz havayı içime çektim. Sessizlik. Eğer gündüzler de böyle sessiz olsaydı asla yapmazdım bu işi.
06:13
İstediğim gibi yaşayamadım ama istediğim gibi ve istediğim zaman öleceğim. Ölüm kaybetmekse eğer ben kaybederken kazanmış olacağım. Son anlarımda kendimi vazgeçirmek için bilinçaltım devreye girer ve güzel şeyler düşünürüm diye tahmin etmiştim hep. Tam tersi, tüm hayal kırıklıklarım dolaşıyor beynimde. Aldatılışım, maruz kaldığım küçümsenmeler, ezildiğim zamanlar, beğendiğim ama olmadığı için alamadığım o gömlek, lisede yediğim o dayak, sınıfta kaldığım o gün ve buraya yazamayacağım çok daha ağırları. Bilinçaltım, yap artık diyor bana. Nasıl yapacağımı uzun süre düşünmüştüm. Yaşadığım müddetçe acı çektiğim için, giderken bari bu acıdan uzak olayım istedim. Hap geldi aklıma önceleri ama sonra vazgeçtim. Mesleğime saygımdan ruhsatlı tabancamı kullanacağım.
07:05
Alarmım çalıyor. İşe gitmek için uyanacaktım normalde. Şimdi de uyanacağım oysa. Sonsuzluğa uyanacağım. Güvenlik görevlisi olduğum gün aldığım susturucuyu taktım silahıma. Sessiz yaşadım, sessiz gideceğim. Yas tutmayın, üzülmeyin arkamdan. Sevinin hatta. Hiç fark etmediğiniz acılarım son buluyor. Yalnız yaşadım, yalnız ölüyorum. Başımın sağ tarafına dayadım. Saat 07:07. Ölmek için güzel bir an. Elveda yalnızlığım, elveda acılar, elveda sahte dostluklar ve çıkarcı ilişkiler. Korkak diyecekler arkamdan ama hepinizden cesur ve onurluyum. Huzurlu hissediyorum. Gözlerimi kapattım. Evdeyim ama sanki yüksek bir tepede, denize karşı son bulacak hayatım. Öyle hayal etmiştim hep.
07:07
Tınnnnnn... Bir çınlama, yalnızlığın uğultusu. Son duyduğum ses. Bir çınlama. Siz de duydunuz mu?