Bugün, her şeyin son bulacağı günden önceki günün bir öncesi. Yaşamım, tüm anlamsızlığıyla var olmaya monoton bir şekilde devam ediyor. Benliğim bir zamanlar sen ancak şimdilerde son bulmaya can atarken, kelimeler dökmek ya da kusmak -farkı neredeyse hiç kalmamış benim için- anlamsızlığı örtmek en olmadı onu saklamak adına yaptığım son iyiliktir benim için. Belki de anlamsızlığı, anlam yüklü bir derinlikle süslemek gerekmişti ve ben bunu beceren birkaç kişiden sadece bir tanesiydim.


"Nedir sondan önceki, ondan da önceki ve son gün?" diyen meraklı bakışlar, birer mirket misali başlarını kaldırıp bana bakıyordur hiç şüphesiz.

Bu merakı iliklerine kadar hissedebildikleri gün bugündür, yani henüz yaşadıkları, nefes alıp verebildikleri gün olan bugün. Son günün öncesi dediğim gün ise ölecekleri gün olacaktır. Kimileri ölümü son gün olarak niteleyecektir hiç şüphesiz ama yanılgıları; asıl olan son günü gördüklerinde dank diye bir sesle irkilip ahın vahın fayda etmediğini gördüklerinde ve onlara sürekli: "Şimdi mi ha, söyleyin şimdi mi?" diyen sitemli, yeri gelince tehditkar sözleri işittiklerinde kendilerine muhakkak geleceklerdir.


Peki ya son gün... Her şeyin son bulacağı o dehşetli gün nedir? O insanı ertesi güne çıkarmayan, değil insanı her şeyi yerle bir edecek olan son gün! Unutkan insana hatırlatan, derin uykulardan kaldıran, zerrelerin hesabını soracağını ilan eden o gün son gündür işte. Vadesi dolmuş insan, dünya ve evren her biri sistemin birer parçası, her birine görevler biçilmiş, her birine vade verilmiş ve işte o son gün verilenlerin geri alınacağı, hesapların görüleceği bir gündür. Haklının haksızdan, mazlumun zalimden, gerçeğin yalandan, doğrunun yanlıştan ayrılacağı bir gün. O günü bilene, bekleyene; bilmeyene, bilmek dahi istemeyene bi' haber olmaktansa bir haber vermek isterim. Çok yakında bileceksiniz, göreceksiniz sabrediniz pek yakında!