Herkesin çoktan döndüğü yola yeni çıkmış hissiyle uyandığım sabahlar; yaklaşan hüzünlü bir sonbaharın habercisi gibiydi. Kuş cıvıltılarının karıştığı araba sesleri; bu şehrin bana kattığı acılara name olurcasına kulağımda yankılanıyordu. Anlamlandıramadığım onca şeyin arasına bir yenisi eklendikçe benden eksilenleri fark ediyordum. Heyecandan başımı döndüren anlar karın ağrılarına dönüşüyor ve gerçeklerle daha sert yüzleşiyordum. Altında ezildiğim onca yükün sırtımda bıraktığı izler, yüzüme kapanan kapılardan daha çok acıtmıyordu canımı. Alışmıştım... Yenilenmeye çalıştıkça yenilmeye o denli alışmıştım ki kendimi hayatımın hiçbir köşesine yakıştıramadığım bir kenar süsü gibi hissediyordum. Kalbimdeki ağırlık başkaları için toz tanesi kadar hafifti ve ben bir toz bulutuyla sürekleniyordum. Geçen zamanla beraber ardımda biriktirdiğim yenilgilerim, her geçen gün gücümden biraz daha çalıyordu sanki. Cesurca yürüyebileceğime inandığım yollar cam kırıklarıyla dolu, sonu bir bataklığa giden karanlık bir tuzak gibiydi. Çoğu kez o bataklığa çok yaklaştığımı düşünsem de belki de içine çoktan düşüp debelenirken kurtarılmayı bekleyen bir sinekten farksızdım. Kurtarılmayı beklerken elimi tutacağını sandıklarım beni biraz daha itmişti o bataklığa. Elimi çekip kendime sarılmayı öğrendiğim bu yolda kendimi daha çok benimsemiştim. Hayatımdan eksilttiklerimin kalbimde bıraktığı boşluklar uzun müddet elimi birine uzatacak gücü alıp götürmüştü benden. Yorulmuştum... İyileşmeyi bekliyordum, iyileşmek için de baharı...