Odamın tavanı gökyüzümdü.

Boylu boyuna yatardım yatağa.

27 yıllığına bilmeden kiralamıştım.

Tüm kemiklerimin kırıldığını hissederken, beynimin uyuşukluğu yastığımda koca bir çukur oluşturduğunda gözlerim hep gökyüzüne bakıyordu.

Babam teybi açmış bizim havalardan çalıyordu son ses.

Cenaze varken bile çalıyordu bizim havalar.

Neşe benim en önemli ilacımmış babamdan duydum.

Çalan bizim havalar benim ruhumu beslermiş bunu da doktor söylemiş.

Babam ruhumu havasız bırakmazdı hiç.

Öyle ki evde hep bir bayram vardı,

yaşayan var mıydı bilinmez ama;

Evde bir kız, adı da kalbi de melek gibi, benimle aynı dili konuşmaya çalışan.

Anlaşırdık da, dili yatkındı benim dilsizliğime.

Şarkılar söylerdik sessizce, içten, kalpten...

Evde her gün yayılan da bir koku, o koku ki en sevdiğim yemeğin,

Oysa hiç söylememiştim anneme en sevdiklerimi...

En sevdiğim şeyler neydi?

Bir sır vardı aramızda sevgiyle alakalı.

Ve bir güç vardı bende ayaklanacağım sanki.

Bir mucize de vardı bende bizi bağlayan.

Hep oradaydım ta içlerinde... Bunu her hissettiğimde tavanım erir yağmurum yağardı.

Artık benim vuslatımdı.

Süre doldu,

Yağmur dindi,

Güneş göz kırpıyor, çayır çimen beni bekliyor,

Ayaklandım,

Gökyüzüne yaklaştım.

Odamın tavanından uzaklaştım.

Hoşça kal demedim demeyeceğim

Bu bir veda değil bu benim yeniden doğumum.


Sonsuz gökyüzünden beni izlediğin ve seni sonsuz hissettiğim için...