kırmızı ışık ve ten kırışık,
beter alışık, ketum gibi şık,
çekmedi ilgini başka bi’ şık,
kafan karışık,
ki herkes gibi,
ama müdavimi çapraz dolaşır,
kum saatini kır, ağaçtan aşır,
kovul cennetten, bırak telaşı,
kasten acı yolun kaçta kaçı?
kaç tel aşıp yine kaldın açık,
bahsetmedim bile daha virajı,
kasvet, kalbi derine taşır,
sonuçta anlayan yalnızlaşır,
birkaç satır, mermiye dönüşür,
takriben çok eski seneliktir,
beton, şarap kadar iyi öpüşür,
yığılır üzerine kıpkırmızı,
ölen, ölüme tutsak,
yaşayan, ölmekte hür,
nasıl manasızlaşmasın ki artakalan?
boş vermekten mosmor köprü altları,
vazgeçmekse zifiri karanlık,
oysa yarın güneş yine denize vuracak,
yine oyalanacak onca şey olacak,
ihtiras arası verilecek hakikate,
sonunu bilerek şans verecek fakat
anca sağlama yapmış olacaksın,
kafa kaldırmayacak artık
bu danışıklı dövüşleri,
yine de
kanıksadığından, aziz gibi affedeceksin,
boşluğuna gelip de kök salana kadar,
zamana olan aidiyetini kaybettikçe
çekip gidecek, sığacak bir yer arayacaksın,
türünün varlığına bile emin olmadan hem de,
zaten peşimize takılmış bu araf…